Hint mahkemesi, Müslümanlar ve Hindular arasında uzun zamandır tartışma konusu olan Babür Camii’ne ilişkin nihai kararını vererek, tarihi yapının bir Hindu tapınağına dönüştürülmesini uygun buldu. 5 Ağustos’ta gerçekleştirilen inşaat törenine katılan ve aşırı sağcı politikalarıyla öne çıkan Hindistan başbakanı Nerandra Modi, mabedin içine 40 kg ağırlığında gümüş bir tuğla koyarak, 3 yıl sürmesi beklenen tapınak dönüşümünü resmi olarak başlattı.
Tarihi Babür Camii’nin hikâyesi şöyle: 16. yüzyılda Babür İmparatorluğu döneminde, Hindistan’ın Ayodhya antik kentinde Hindu tanrısı Rama’nın doğum yeri olduğuna inanılan alanda inşa edilen Babür Camii, Hindu-Müslüman geriliminin açık bir göstergesi olmasından dolayı uzun yıllar gündemde kalmıştır. Bahsi geçen camii, Ramkot (Rama’nın kalesi) olarak bilinen bir tepenin üzerinde yer almaktaydı. Hinduların iddiasına göre Babür komutanı Baqi, bu bölgede bulunan Rama tapınağını yıkmıştı; böyle bir tapınağın var olup olmadığı hala tartışma konusudur. 2003’te Hindistan Arkeoloji Kurumu’nun yayımladığı raporda da, bölgede bir zamanlar var olan eski bir Hint tapınağının yıkıldığı ve yerine Babür Camii’nin inşa edildiği öne sürülmüştü. 1992’de bu camiyi yıkan radikal Hindular, yıkım esnasında çeşitli kaynaklara göre 2 bin civarında insanın ölümüne sebebiyet verdi.
Dikkat çeken ve Ayasofya’nın Lozan Barış Gününde ibadete açılmasıyla ilişkilendirebileceğimiz başka bir detay da, Babür Camii’yi Hindu tapınağına dönüştürme töreninin, Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu Keşmir’in özerkliğinin kaldırılışının birinci yıl dönümü olan 5 Ağustos’ta gerçekleştirilmiş olması. Başbakan Nerandra Modi böylelikle, seçim vaatlerinden biri olan caminin tapınağa çevrilmesi konusunda seçmenlerine verdiği sözü tutmuş oluyor.
İnsanlar ve mekanlar değişse de senaryonun değişmediğini, bu tip olayları tetikleyen zihniyetin ve etkenlerin aşağı yukarı aynı olduğunu görüyoruz: Ancak farklı düşünce ve değerlere düşmanlaşarak ve savaş açarak var olabilen, dinsel inanışları ve tapınak fetişizmini bir iktidar aracı olarak kullanan, kendi dünyevi cennetlerini inşa ederken geriye kalanlarınkini cehenneme çeviren bir zihniyet, ilerlemeci tarih anlayışı açısından gitgide küreselleşen insan kültüründen ayıklanarak yok olmaya mahkumdur.