Türkiye, Evrensel Periyodik İnceleme (Universal Periodic Review; UPR) raporunda, insan hakları sicilini saptırdı
Uluslararası Hümanistler Örgütü ve Ateizm Derneği, BM’de Türkiye’yi insan hakları konusundaki eksiklikleri nedeniyle eleştiren ortak bir açıklama yaptı.
BM İnsan Hakları Konseyi’nin 45. Oturumu kapsamında Türkiye Evrensel Periyodik İncelemesinin Salı günü gerçekleşen son aşamasında, Uluslararası Hümanistler Örgütü ve Ateizm Derneği, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün yanı sıra kadın, LGBTİ+ bireylerin ve dini azınlıkların haklarını koruma konusundaki zayıf sicilini kabul etmeyen Türkiye’yi eleştirdi.
Türkiye’nin bitmeyen ifade özgürlüğü krizi
Türkiye, şu anda bir ifade özgürlüğü krizi yaşıyor. 2016 darbe girişiminin ardından gazetecilere, insan hakları savunucularına, akademisyenlere ve sivil topluma yönelik baskılar gün geçtikçe yoğunlaştı.
Baskıcı bir terörle mücadele yasasının yanı sıra, kamu otoritelerine “hakaret edilmesine” ilişkin hükümlerin bulunduğu Ceza Kanunu, Türkiye’deki birçok siyasi kovuşturmanın kalbinde yer almaktadır. Türkiye’de bağımsız yargıyı etkisiz hale getirmeye yönelik sistematik girişimler, birçok aktivistin adil bir yargılanma sürecinden geçmeksizin hapsedilmesine yol açmıştır.
İnceleme sırasında Türkiye, devletlerin terörle mücadele mevzuatını değiştirmeye çağıran bazı önerilerini kabul etmemeyi seçerek, yasanın “halihazırda uluslararası standartlara uygun olduğunu” ve “mesleği veya statüsü ne olursa olsun [Türkiye’de] hiç kimsenin keyfi olarak tutuklanmadığını” iddia etmiştir. Ayrıca tüm kanıtlara rağmen, Türkiye’de “yalnızca eleştiriye varan düşüncelerin ifade edilmesinin” cezai bir suç olmadığını ileri sürmüştür.
Uluslararası Hümanistler Örgütü ve Ateizm Derneği yaptıkları ortak açıklamada, Türkiye’ye terörle mücadele yasasında ve Ceza Kanununda reform yapılmasına ilişkin tavsiyelerin reddini yeniden gözden geçirmesi çağrısında bulundu. Türkiye’yi ifade ve örgütlenme özgürlüğü temel haklarının ihlallerini izlemek için bağımsız bir organ kurmaya çağırdı.
Türkiye’nin kadınları, LGBTİ+ bireyleri ve dini azınlıkları korumadaki başarısızlığı
Konsey’e yaptığı açıklamada, kadına yönelik şiddetin ve aile içi şiddetin çekincesiz biçimde önlenmesine ve bunlarla mücadeleye ilişkin İstanbul Sözleşmesi’ni onaylayan ilk Devlet olduğunu belirten Türkiye, bu konuda kendisini tebrik etti. Ne var ki ortak bildiride de belirtildiği gibi, şu anda aynı Antlaşmadan çekilmeyi düşündüğünden söz etmedi. Ayrıca ülkenin otoriter Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti altında kadın cinayetlerinin ve aile içi şiddet vakalarının artış gösterdiğini de kabul etmedi.
LGBTİ+ bireylere yönelik ayrımcılık, inceleme sırasında kapsamlı biçimde ele alınmazken, Uluslarası Hümanistler Örgütü ve Ateizm Derneği’nin açıklaması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın LGBTİ+ bireyleri “sapık” yakıştırması yaparak hedef göstermesi dahil, Türkiye’deki üst düzey yetkililerin ve dini liderlerin LGBTİ+ karşıtı yorumlarına dikkat çekti.
Ayrıca Türkiye, “dini azınlıkların, ulusal ve uluslararası hukuka uygun olarak ayrımcılığa uğramaksızın haklarından yararlandığını” belirtmiştir. Fiili gerçekler çok farklı bir hikaye anlatıyor. Türkiye’nin dini taşlamayı suç sayması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın muhafazakar destek tabanını memnun etmek için binaları -tarihi kiliseler ve hastaneler dahil- camilere ve İslami eğitim merkezlerine dönüştürme çabası, dinsel ayrımcılığın apaçık örnekleridir.
Tüm bu verilerin ışığında, Uluslararası Hümanistler Örgütü ve Ateizm Derneği, Türkiye’nin son yıllarda kadınların ve diğer azınlıkların haklarını korumak konusunda “ilerleme” kaydettiği yönündeki iddiasını şiddetle eleştirdi.
Sunum metnini okumak için tıklayınız.