KKTC’de Hizmet Sendikası (HİZMET-SEN), Din İşleri Komisyonunun hafızlık Kuran kursu açma yetkisini düzenleyen maddenin iptali için 2018 yılında Anayasa Mahkemesine başvurmuştu. Bu yetkiye istinaden Din İşleri Komisyonu (DİK), “Din Hizmetleri Eğitimi ve Halkla İlişkiler Birimi bünyesinde eğitim işleriyle görevli Bakanlığın izniyle yapılan hafızlık eğitimi kurslarını düzenleme, sınav yapma ve başarılı olanlara hafızlık belgesi verme” yetkisine sahipti. Geçtiğimiz hafta KKTC Anayasa Mahkemesi, HİZMET-SEN’in bu başvurusunu uygun bularak, DİK’in Kuran kursu düzenleme yetkisini iptal etmeye karar verdi.
Söz konusu kararın ardından HİZMET-SEN’in avukatı Hasan Esendağlı şöyle konuştu: “(Anayasa Mahkemesi) bunun bir eğitim olduğu, devlet bünyesinde, devlet denetimi ve devlet gözetimi ile yapılabileceği kararına işaret etti.” Esendağlı’nın açıklamasına benzer bir açıklama da KKTC Anayasa Mahkemesi Başkanı Narin Ferdi Şefik’ten geldi: “Laik bir Cumhuriyetin varlığı için, ülkede din hürriyeti bulunması ve ayrıca din ve devlet işlerinin birbirlerinden ayrı olması gerekir. Bu kuralın gereği olarak laik bir devletin dini kurumları, devlet fonksiyonları görmemelidir. Aynı şekilde devlet kurumları da din fonksiyonlarını ifa etmemelidir.”
KKTC Din İşleri Başkanı Talip Atalay ise, bu ifadeye tepki olarak yaptığı yazılı açıklamada şunları söyledi: “Sayın Hasan Esendağlı’nın ifadeleri sanki Din İşleri Başkanlığının devlet kurumu olmadığı, ayrı bir yapı olduğu algısını ihsas etmektedir. Sayın Esendağlı’nın ağzından ifade edilen ve sanki Din İşleri Başkanlığı devletin dışında bir yapıymış gibi algılanmaya müsait görüşün Saygıdeğer Yüksek Mahkemenin bakış açısı olmadığına inanıyoruz.”
Tüm bu gelişmeler, Türkiye basını tarafından “KKTC’de Kuran kursları yasaklandı” başlığıyla kamuoyuna servis edildi, ancak işin iç yüzü biraz daha farklı: KKTC Anayasa Mahkemesinin hükmü, DİK’in din adamlarına yeterlilik sınavı düzenleyip onların görevlendirme sürecinde karar makamı olmasının anayasaya ve laiklik ilkesine aykırı olmadığı, ama Kuran kurslarının Din İşleri Başkanlığına bağlı olmasının anayasaya aykırı olduğu yönündeydi. Anayasa Mahkemesi ayrıca DİK Başkanının, başkan yardımcılığına hiçbir kriter olmaksızın aday gösterdiği kişileri yönetim kuruluna sunmasıyla ilgili hükmü de iptal etti. Özetle KKTC’de Kuran kursları yasaklanmadı; yalnızca din görevlilerini keyfî bir şekilde seçebilen Din İşleri Başkanının yetkisi kısıtlandı ve Kuran kursları Din İşleri Başkanlığına bağlı olmaktan çıkarıldı. Kuran kursları şu anda hiçbir kuruma bağlı olmadığından, geçici olarak kapalı durumda; yeni bir kuruma bağlandığında tekrar açılacak; bu yeni kurumun da KKTC Eğitim Bakanlığı olması öngörülüyor.
Bu noktada Türkiye’nin eğitim alanındaki son 20 yıllık laiklik sicilini hatırlamakta fayda var: Mevcut iktidarın “dindar ve kindar nesil” hedefi kapsamında 2012 yılında 4+4+4 eğitim sistemi yürürlüğe girmiş, bu süreçte Kuran kurslarında MEB denetimi tamamen kaldırılmış ve köklü liseler İmam Hatip lisesi haline getirilmişti. Devlet okullarında bilim dersleri yerine din derslerine ağırlık verilmeye başlanmış, zorunlu din dersi ilkokul 1. sınıf seviyesine kadar indirilmiş ve din derslerinin sayısı artırılmış; böylece yetiştirilen radikal dinciler, toplumda ve devlette önemli mevkilere getirilmek istenmişti. Böylece eğitim sisteminden başlayarak toplumun seküler yapıdan uzaklaşması hedeflenmişti.
Türkiye’yi bu hedefe doğru sürükleyen ve her olaydan mağduriyet devşiren muhafazakâr siyasetçiler, elbette bu kararlara da tepki vermekte gecikmedi. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Anayasa Mahkemesi Başkanının yapmış olduğu açıklamayı kabul etmemiz mümkün değil. Laiklik anlayışı onların anladığı gibi değildir ve Kuzey Kıbrıs bir Fransa değildir” dedi. KKTC’nin bağımsızlığını hiçe sayarak adeta ültimatom veren Erdoğan, “Karardan dönülmezse adımımız farklı olur” ifadelerini kullandı. Bir propaganda bakanından farksız olan İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Twitter’dan yaptığı açıklamada, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi’nin Kur’an kurslarının kapatılmasıyla ilgili almış olduğu karar ideolojik ve dogmatik bir aklın ürünüdür” dedi. Öyle görünüyor ki iktidar paydaşlarına göre laiklik, “İslamiyet’i korumak ve yaşatmaktan” ibaret; “din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması” ve “devletin her inanca eşit mesafede olması” gibi kavramlarsa anlamını yitireli çok oldu.
Söz konusu karar ve haberlere ilişkin Kuzey Kıbrıs tarafından da açıklamalar geldi. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile ortak basın toplantısı düzenleyen KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, “Bizler 1571’den beri bu topraklarda evvela Müslüman olarak, İslam’ın bir parçası olarak mücadelemizi hep inançlarımızla götürdük ve bugünlere kadar imanımızla geldik. KKTC’de Kur’an kurslarının kapanması gibi bir durum asla olamaz.” derken; Başbakan Ersan Saner, Anayasa Mahkemesi kararıyla hafızlık eğitimi kurslarının yasaklanmasının söz konusu olmadığını ve Din İşleri Başkanlığına ilişkin düzenlemelerin yapılarak kurslara devam edileceğini dile getirdi.
Laiklik anlayışı düpedüz yanlış olan AKP hükümeti, KKTC Anayasa Mahkemesinin kararına verdiği tepkilerle hukukun üstünlüğünü tanımadığını burada da ortaya koymuş oldu. Umuyoruz ki KKTC, güçler ayrılığı ilkesini (bizim aksimize) gözeterek Anayasa Mahkemesinin kararına sadık kalır.