Dincilerin gerek birazdan aktaracağımız haber özelinde, gerek genel anlamda paraya karşı tutumlarını dikkate alarak, Yuhanna İncilinin açılış cümlesi olan “Önce söz vardı” deyimini Sünniler için şöyle değiştirebiliriz: “Önce para vardı. Para Tanrıyla birlikteydi ve para Tanrıydı.”
Farklı dinî gruplardan ve dinsiz kesimden toplanan vergilerin Diyanet tarafından gasp edilmesi yetmezmiş gibi, AKP iktidarı gerici vakıflara vergi muafiyeti sağlamaya devam ediyor. Bir Osmanlı geleneği olan dinci vakıflara vergi muafiyeti, şeriatçı bir devlet kurmak istediği anlaşılan AKP iktidarının son sosyoekonomik politikalarının bir sonucu. Gazete Manifesto’nun 2020 yılında yaptığı habere göre, Erdoğan’ın 6 yıllık Cumhurbaşkanlığı döneminde 43 vakfa vergi muafiyeti tanındı. Bu vakıflar arasında Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın yöneticisi olduğu TÜGVA, kızı Sümeyye Erdoğan’ın yöneticisi olduğu KADEM gibi akraba ve AKP’li olma statüsünden vergi muafiyeti elde eden vakıfların yanı sıra, İsmailağa Cemaatine ait İsmailağa Camii İlim ve Hizmet Vakfı, Işık Cemaatine ait İhlas Vakfı gibi yandaş ve dinci vakıflar da var. Böylece vergi muafiyeti tanıdığı ve devletin görevi olan kamu hizmetlerinde ihale verdiği gerici vakıfları hem manevi hem de maddi olarak palazlandıran AKP iktidarı, din devleti kurma yolunda kendisine destek ve yandaş olacak o gerici burjuvayı oluşturmayı hedefliyor. Adam Smith’i bile kıskandıran bu ekopolitiği, “Ulusların Zenginliği” kitabına atfen “Tarikatların Zenginliği” diye isimlendirebiliriz.
AKP iktidarı, dinci ekosistemin karanlık lobilerinden tarikatlara madden ve manen kol kanat germeye devam ediyor. Geçtiğimiz yıl Uşşaki Tarikatı lideri Fatih Nurullah’ı cansiparane koruyan devlet aklı, bu tip şer yuvalarına destek olmak için elinden geleni yapıyor. Geçtiğimiz aylarda AKP’li Çekmeköy Belediyesi, gerici Süleymancılar Tarikatına “Sosyal kültürel tesis alanı” statüsündeki alanın kullanım hakkını vermişti. Bu ve benzeri örneklerin sayısı artırılabilir. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde imzaladığı ferman hükmünde kararnameyle, İskenderpaşa Cemaatinin önde gelen isimlerinden Cevat Akşit’in kurduğu Gümüşhaneli Araştırma Yardımlaşma ve Eğitim Vakfı (Gaye Vakfı) da vergiden muaf tutuldu. Böylece Gelir İdaresi Başkanlığının yayımladığı Vergi Muafiyeti Tanınan Vakıflar Listesine, çocuk tecavüzü skandalıyla gündeme gelen Ensar Vakfı gibi vakıflarla birlikte Gaye Vakfı da eklenmiş oldu. Vakfın Genel Müdürü S. Kılıç, kazanılan mâli cihadı sosyal medya hesabından şöyle duyurdu: “Cumhurbaşkanı Kararı ile vakfımız, ‘vergi muafiyeti statüsü’ kazanmıştır. Bu süreçte katkısı olan herkese teşekkürlerimizi sunarız.”
Gaye Vakfı, 1994 yılında üst yobaz (über Müslümensch) Cevat Akşit önderliğinde kuruldu. Vakfın başkanlığını ise oğlu Mehmet Sıddık Akşit üstlenmiş durumda. Akşit’in diğer oğlu M. Faruk Akşit 2013’te TUSAŞ Motor Sanayii A.Ş. (TEİ) Genel Müdürü olarak atanmış ve bu atamanın ardından kurumda cemaat kadrolaşmasının başladığı iddia edilmişti.
Vakfın kurucusu Cevat Akşit’e gelince: Akşit de her dinci yobaz gibi üstüne vazife olmayan işlere burnunu sokan açıklamalarıyla geçtiğimiz yıllarda sık sık gündeme gelmişti. Bunlardan en talihsizi, kadın sünnetini savunduğu açıklamasıydı: “Kadınların üreme organlarından fazla kalan kısmın kesilmesi gerekir. Ki kadınlar kötü yola düşmesin.” Marmaray’ın kalabalık olduğunu ve gençlerin birbirleriyle öpüşmesinden duyduğu rahatsızlığı da, “böyle adamları haber verin polise, onlar biliyorlar usulünü…” diyerek dile getiren Akşit, gençleri hedef göstermişti. Ayrıca insanların özel olması gereken cinsel yaşantılarına hem burnunu hem de kendi fantezi dünyasını sokarak, “Cinsel münasebet esnasında afedersiniz eşeklerin yaptığı gibi tamamen soyunmayın. Çünkü orada melekler vardır, siz soyunursanız melekler dışarıya çıkar, şeytan da odada tek kalır ve oluşacak çocukta şeytanın nasibi olur.” buyurmuş; böylece nasıl bir cinsel sapkınlık içinde olduğunu, kendi dinî öğretisi çerçevesinde itiraf etmişti.
Her açıklaması mide bulandıran bu “azgın tekeyi” ve insani değerler konusunda utanma yeteneğini kaybetmiş olan yobaz zihniyeti, bıkmadan ve usanmadan ifşa etmeliyiz. Varlıkları bile anayasaya aykırı olan tekke, dergâh ve gerici şer yuvalarını vergiden muaf tutmaya çalışan iktidara ve onu bilinçsizce destekleyen güruha, laikliğin önemini tekrar tekrar hatırlatmalıyız. Bu güruh, laiklikten verilen her tavizde şeriat rüyaları görüyor. Bu imtiyazlar devam ettikçe dinciliğin karanlığı daha da semirecek ve “dinin bekası” uğruna halkın cebinden çıkan vergiler ülkemizi yüzlerce yıl geriye taşıyacak. Böyle giderse yurt dışından ithal edilen cihatçıların yanına kendi ürettiğimiz cihatçılar da eklenecek; böylece kültürel ve ahlaki yapımızın yavaş yavaş çürümesine tanık olacağız.