İktidara geldiklerinde, krizden çıkmış, acı ilacı içip finansal reformları gerçekleştirmiş bir Türkiye vardı. Küresel ölçekte ise yağmur gibi dolar yağıyordu piyasalara. Dipten dönen ekonomi hızlı bir büyüme performansına girmişti. Yani içeride ve dışarıda koşullar bundan daha iyi olamazdı. Bu koşullarda küresel kapitalizmin her istediğini yerine getiren bir ekonomi programıyla sıcak parayı çektiler. Sıcak para kârını maksimize etti, çekti gitti. Reel ekonomiye doğrudan yabancı sermaye girişi, beklentilerin çok altında kaldı. Bunun en önemli nedeni, devleti ele geçiren iki Siyasal İslamcı örgütün yolsuzluk ve hukuksuzlukları yüzünden güven ortamının sağlanamamış olmasıydı. Yapılması gereken yapısal reformların hiçbiri yapılmazken, sermaye akışları inşaat ve gereksiz altyapı yatırımlarına gömüldü. Yeğencilik ve yolsuzluklarla gerek ekonomi yönetimi, gerek kamu firmaları, gerek Hazine tam bir arpalığa dönüştürüldü. 2008 yılı krizin ilk uyarısıydı, ama dinleyen olmadı; 2011 de öyle. 2018’den sonra çöküş, davul zurnayla gelmeye başlamıştı. Türkiye’nin tek adam rejimine geçişiyle birlikte her şey tepetaklak oldu. Yandaş medya ve bürokrasi, bu çöküşü önlemek yerine halkı kandırmayı, manipüle etmeyi, kutuplaştırmayı tercih etti.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tarihinin en büyük kriziyle yüz yüze. Henüz çöküşü tümüyle yaşamış değiliz, ama 2022’nin ilk çeyreğiyle birlikte ekonominin her alanında büyük bir buhran bekliyor ülkeyi. Kur şokları, enflasyon, Merkez Bankasının yanlış politikaları ve yolsuzluklar. Gerçek enflasyonunun %56 ila 80 arasında olduğu tahmin ediliyor. Temel tüketim maddelerindeki artış artık takip dahi edilemiyor; tedarik zinciri kopmuş durumda. Üretmemenin üretmekten daha kazançlı olduğu noktaya adım adım ilerliyoruz.
Ekonomi yönetimindeki beceriksizlikleri ve yolsuzlukları maskelemek isteyen hükümet, alışıldık kozuna başvuruyor ve dinî söylemlerle günü kurtarmaya çalışıyor. Ekonomiyle ilgili görüşlerini kalıcı hale getirmek isteyen hükümet, her türlü manipülasyonla gerçek sorunları gizlemeye çalışıyor. Oysa ekonomi kendi kurallarıyla işlemeye devam ediyor ve iktidarın beceriksizliklerini anında faturalandırıyor. Bu faturanın etkileri hayat pahalılığı olarak halka yansıyor ve bu da, hükümete karşı tepkileri arttırıyor. 6. yüzyılda bankacılık sisteminden bihaber ve daha şehirleşme aşamasına bile geçmemiş kabilelerin ekonomik sistemini, 21. yüzyılın şartlarında 7 milyar insan için uygulamaya kalkınca ortaya çıkan sonucu, tüm Türkiye halkı olarak acı bir şekilde deneyimliyoruz.
Krizin en büyük sebebi, iktisat biliminin temel parametrelerini gözetmeyen bir ekonomi yönetimi. “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur” gibi bir sakızı çiğneyenler, ülkede tüm faizler sıfırlansa ülkeye maliyetinin 500 milyar TL olacağını, ama faizi indirerek yarattıkları kur krizinin maliyetinin şu ana kadar 3,2 trilyon TL olduğunu göremeyecek kadar kör. Artık ‘dış güçlerin oyunu’ masalına da kimsenin inanmadığını görünce, her zamanki gibi Allah’ın adıyla insanları kandırmaya çalışıyorlar. İşte size son perdeden bir replik: AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında, “Bu görevde olduğum sürece faiz ve enflasyonla mücadelemi sonuna kadar sürdüreceğim. Bu konuda nas ortada. Nas ortadayken sana, bana ne oluyor?” ifadelerini kullandı. Hesapsızca Nas uygulamak için faiz düşüren hükümet, 19 senelik iktidarı boyunca adını bile anmadığı Çin modelini benimsemek zorunda kaldı. Yarattığı kontrolsüz enflasyonun varacağı yer de ancak Venezuella modeli olabilir.
“Nas” kelimesi TDK’ya göre “kesin yargı ve dogma” anlamına gelirken, İslami söylemde Kur’an ve sünnetin belirlediği hükümleri belirtmek için kullanılıyor. Ancak market, çarşı ve pazarlarda her gün zamlı etiketlerle karşı karşıya kalan halk, artık iktidara ve ekonomi yönetimine güvenmiyor. Bu politikaya, halkın dindar kesimi de tepkili. İktidar cenahından gelen açıklamaları samimi bulmuyorlar.
Bu sebeple olsa gerek ki, ekonomi yönetiminin tek amiri olan AKP Genel Başkanı, ekonomik buhranı Allah’a havale ediyor ve Bakara suresinden atıf yaparak şöyle diyor: “Rabb’imiz Kur’an-ı Kerim’de ‘Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz. Sabredenlere müjdele.’ Bu şekilde buyurmaktadır.” Kısacası, yıllardır ekonomistlerin uyarılarına kulaklarını tıkayan ve ülkenin tüm varlıklarını yok eden bu iktidar, şimdi de sorumluluklarından kurtulmanın peşinde. Ekonomiyi çökerttiler, şimdi de dinî söylemlerle gerçekleri maskelemeye çalışıyorlar.
Bu kış tüm ülkeyi, bugüne kadar hiç yaşanmamış bir ekonomik kriz bekliyor. Bunun tek sorumlusu, mevcut rejim; tek adama kulluk etmek için ülkenin geleceğini yok eden tüm yetkililer de bu suçun en açık failleri konumunda.