Ülkemize kontrolsüz göç akını artık toplumun her kesiminin gündeminde. Ateizm Derneği’ni takip edenler için bu yaşananlar aslında hiç de şaşırtıcı değil. Türkiye’yi bir İslam ülkesine dönüştürerek laikliği yok etme çabalarına ilişkin haberleri, gerek İnternet sitemizde gerek Ateist Gazete’de sizlerle paylaşıyoruz. Yazılarımızı takip edenler, bu kontrolsüz göç akınının neye veya kimlere hizmet ettiğini; göçmenleri sıkı bir şekilde eleyen Avrupa’da bile ülkeye uyum sağlayamayan mülteciler nedeniyle yerel halkın nelere maruz kaldığını öngörebilir. Uluslararası ortaklarla yürüttüğümüz ARAP projesi aracılığıyla kendi ülkelerinde dinî baskı ve zulme maruz kalan insanlara yardım eli uzatan derneğimizin, göç karşıtı değil kontrolsüz ve kalitesiz göç karşıtı olduğunu özellikle belirtmek isteriz.
Bu yazıda, Avrupa’da gerçekleştirilen terör saldırılarını, yakın geçmişte ele aldığımız haberlere atıfta bulunarak listeledik. Bağlantılara tıklayarak ilgili yazılara ulaşabilirsiniz:
21. yüzyılda İslamcılar tarafından Batı’da gerçekleştirilen şiddet eylemlerinden en büyüğü ABD’deki 11 Eylül saldırılarıydı. O günden bu yana çok şey değişti. Tüm dünya, teröristlerin kana susamışlığını ve neler yapabileceğini bu olay sonrasında açıkça gördü.
- 7 Ocak 2015’te iki terörist, Muhammed’in karikatürlerini yayınlayan Fransız hiciv dergisi Charlie Hebdo’nun Paris’teki ofisine bir saldırı gerçekleştirdi. Sonuç: 11 ölü, 11 yaralı.
- 16 Ekim 2020’de yine Muhammed karikatürüyle ilgili olup Fransa’da dönüm noktası sayılan vahşi bir saldırı gerçekleşti. Fransa’da ortaokul öğretmeni Samuel Paty, derste Muhammed karikatürleri gösterdiği yönünde bir iftirayla karşılaştı. Yerel caminin imamı, cemaat ve Müslüman mahallelinin içinde bulunduğu örgütlü bir grup, söz konusu iddianın akabinde okula yöneldi ve bu şiddet eylemi, Paty’nin kafasının vahşice kesilmesiyle sonuçlandı. İşin can alıcı noktası, cinayete azmettirilen failin 6 yaşından beri Fransa’da yaşaması ve ailesinin de oraya mülteci olarak gelmiş olmasıydı. Detaylar için Ateist Gazete’nin 25. sayısını ve Twitter paylaşımlarımızı okuyabilirsiniz.
Bu elim olaylardan sonra, Fransa’da terör saldırılarını önlemeye yönelik yeni bir yasa tasarısı sunuldu. Bu yasanın detaylarını ve Fransa’nın Radikal İslamcılara karşı aldığı önlemleri merak edenler, Ateist Gazete’nin 33. ve 50. sayılarına ve ilgili makalemize göz atabilir. Yasa tasarısı kabul edildikten sonra kanunun nasıl uygulandığını görmek için “Laikliğin Kestiği Parmak Acımaz!” başlıklı makalemizi okuyabilirsiniz.
Ateizm Derneği olarak Fransa’daki saldırıları ve bu saldırıları kınamayan Türk yetkilileri kınamış, İslamcı politikalardan vazgeçilmediği takdirde bu yılanın dönüp Türkiye’yi de ısıracağı konusunda uyarı yapmıştık.
- Samuel Paty haberini andıran bir diğer olayın Birleşik Krallık’ta yaşanmasına ramak kalmıştı. İngiltere’nin West Yorkshire bölgesindeki bir okulda görev yapan bir öğretmen, din çalışmaları dersi sırasında öğrencilerine Muhammed tasviri gösterdiği iddia edilmiş; bunun üzerine Müslüman veliler okulun önünde protesto gösterisi düzenleyip basın açıklaması yapmış; tarafsız bir soruşturma sürecinin başlatıldığını duyuran okul müdürü de öfkeli dincileri sağduyuya davet etmişti.
- Samuel Paty olayından sonra gerek Avrupa’da gerek diğer ülkelerde yaşanan ve Muhammed karikatürüyle ilgili veya ilgisiz olan terör saldırılarını da “İslami Terör Günlüğü” başlığıyla yayımlamıştık. Örneğin 2020’de Almanya’nın Dresden şehrinde İslamcılar tarafından gerçekleştirilen ve ölümle sonuçlanan ilk homofobik saldırı yaşanmıştı. Suriyeli Müslüman Abdullah A. (20), eşcinsel bir çifte bıçakla saldırmıştı.
- “Almanların Mültecilere Tutumunu Değiştiren Gece” adlı bir İngilizce belgeselde, Almanların mültecileri tren istasyonlarında karşıladıkları, hatta onlara evlerini açtıkları anlatılıyor. Buna karşın mülteciler, 2015-16 yılbaşı gecesinde 1200 yerli kadına taciz ve tecavüz etmiş; Alman yetkililer ise ırkçılık damgası yememek için bu olayların boyutunu gizli tutmuştu.
Tüm bu olayların ardından başta Fransa olmak üzere Batı ülkeleri, yeterli olmamakla birlikte birtakım önlemler aldı.
Ülkemizde ise tam tersi bir durum söz konusuydu
Sıcak savaşın yaşanmadığı Pakistan ve İran gibi ülkelerden göçen genç erkeklerin ülkemize kontrolsüzce girmesine izin verildi. 2021’de yayımladığımız “Cihatçı İhracatı ve Kültürel İflas” başlıklı yazıda, Charlie Hebdo ve Samuel Paty katliamlarının azmettirici ve savunucusu olan BarakaCity isimli kuruluşun başkanı İdriss Sihamedi’nin, terör faaliyetlerini Türkiye’ye taşıdığını duyurmuştuk.
Ayasofya’nın camiye dönüştürüldüğü gün Taliban bayraklarının açıldığına ve Taliban sempatizanlarının aramızda özgürce yaşadığına dikkat çekmiştik.
Hükûmet birçok kuruma yaptığı gibi, devletin bel kemiği olan kolluk kuvvetlerini de radikalleştirerek onları ülkemizdeki İslami terör örgütlerine duyarsız hale getirmiş, hatta kimi zaman bu örgütlere sempati duymalarını sağlamıştır.
Savaşta olmayan Orta Doğu ülkelerinden göçen genç erkekler kontrolsüz ve kaçak bir şekilde ülkemize girerken, İran İslam rejimine başkaldırıp laik değerleri savunan ve ülkemize sığınan birçok İranlı aktivist zor durumda bırakılmıştır. İran’da idam edilecekleri bilindiği halde insan haklarına aykırı bir şekilde ülkelerine iade edilen gençler, bunun yalnızca bir örneği. Bu tip olaylar, Türkiye’nin mülteci politikasında hükûmetin gizli bir İslami ajandası olduğunu ve ülkenin demografik yapısının bilinçli olarak bozulmasını istediğini düşündürüyor. İstanbul Sözleşmesi’ni hukuksuzca feshederek kadın ve çocukları şiddete karşı savunmasız hâle getiren T.C. hükûmeti, yurt öğrencilerine tehdit yoluyla İslami kılık kıyafet uygulamaları dayattı ve yurt binalarını yandaş kuruluşlara peşkeş çekerek üniversiteli gençleri cemaat yurtlarına mecbur bıraktı. Gençler bu yurtlarda fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kaldı, denetimsizlik ve baskılar yüzünden can kayıpları yaşandı. Üstelik hayatını kaybeden gençlerden bazılarının aileleri, evlatlarına sahip çıkmaktansa cemaat yurtlarını savunmayı tercih etti. Hatta Enes Kara ve Mehmet Sami Tuğrul örneklerinde gördüğümüz gibi, kendi evlatlarını suçlamak pahasına faillere çanak tutanlar oldu.
İktidarın kadınlar hakkındaki söylemleri de sık sık Diyanet’in ağzından dillendirildi. Kadın haklarından bihaber toplumlardan gelen kaçak göçmenler nedeniyle kadın ve çocuklarımızın özgür yaşam alanları iyice daraltıldı.
Görüldüğü üzere, kontrolsüz göçün yarattığı kültürel şok dalgaları tüm toplumları tehdit ediyor. Kamuoyunun ancak gündem ve belki moda olunca dikkatini çeken bu ve benzeri toplumsal sorunlar, Ateizm Derneği olarak gündemimizde kalmaya devam edecek. Bizi takip etmeye devam edin.