Türk Hava Yolları (THY) çatısı altında yaşanan son gelişmeler, uçuş güvenliği ve dinî uygulamalar arasındaki hassas dengeyi bir kez daha gündeme getirdi. Bir yurtdışı uçuşunda kaptan pilot ile ikinci pilot arasında yaşanan diyalog, güvenlik kaygılarını beraberinde getirirken, uçuşun seyrini belirleyen kararın ardındaki sır perdesi, eleştirilerin odak noktası haline geldi.
Kaptan pilot, uçuş sırasında namaz kılmak ve oruç tutmak gibi dinî pratiklerin güvenlik açısından risk taşıdığını öne sürdü. Uzun uçuşlarda oruç tutmanın olası etkileri, baş dönmesi ve dikkat kaybı gibi tehlikeleri beraberinde getirebileceği konusundaki uzman görüşleri, bu endişeleri destekler nitelikte. Aynı şekilde, uçuş sırasında namaz kılmanın da uçuş güvenliği açısından risk taşıdığı vurgulandı. Zira pilotlar, zorunlu haller dışında kokpitlerini terk edememekte, bu durum hem kendi güvenliklerini hem de yolcuların güvenliğini tehlikeye sokmaktadır.
Ancak, bu güvenlik endişeleri, kaptan pilotun işine son verilmesine yol açtı. İkinci pilotun şikayeti üzerine, gerekçe sunulmadan yapılan bu karar, hem THY içinde hem de kamuoyunda ciddi tartışmalara neden oldu. Özellikle, THY Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Bolat’ın, kaptan pilota “Sebep söylemek zorunda değilim, istediğimi atarım.” şeklindeki ifadesi, yönetim anlayışı ve işten çıkarma kararının arkasındaki gerekçeler konusundaki kuşkuları artırdı.
THY yönetimi ise, konuya dair ısrarlı bir tutum sergilemeye devam ediyor. Ahmet Bolat, Temmuz ayında yaptığı bir açıklamada, kokpitte namaz kılmakla ilgili yeni düzenlemelerin yapılacağını duyurmuştu. Ancak, bu yeni düzenlemelerin ne şekilde olacağı ve uçuş güvenliğini nasıl daha sağlamlaştıracağı konusu henüz netlik kazanmış değil.
Uçuş güvenliğinin en üst seviyede tutulması elbette ki önceliklidir. Kişilerin inançlarına dair dinî pratiklerin gerçekleştirilmesine olanak tanınması yolcuların güvenliğini tehlikeye atacak ölçüde olamaz. Bu noktada, dengeyi sağlamak ve güvenliği riske atmamak adına THY yönetiminin özen göstermesi gerekmektedir.
THY’nin bu konudaki yaklaşımı, sadece iç işleyiş ve çalışanlar arasındaki bir çatışma olarak değil, aynı zamanda havacılık güvenliği ve dinî özgürlüklerin bir dengesi olarak ele alınmalıdır. Umarız ki THY uçuş güvenliğini en üst seviyede tutar ve yolcuların yaşama hakkına gereken azami saygıyı gösterir.