“Milli Görüş’ün lideri Necmettin Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan’ın kurduğu Yeniden Refah Partisi (YRP), 14 Mayıs’ta yapılan milletvekili seçimlerinin sürprizlerinden biriydi. İstanbul, Kocaeli ve Konya’dan toplamda 5 milletvekili çıkaran YRP’de, Ali Yüksel ismi seçimden sonra ön plana çıktı.
Yüksel’in ismi, siyaset yapış tarzıyla değil, özel hayatıyla gündeme geldi. Aynı anda üç kadınla evli olduğu ileri sürülen Yüksel, başta kadın örgütleri olarak toplumun büyük bir kesiminin tepkisini çekti. Gösterilen tepkilerin ardından bir açıklama yapan Yüksel, “İlk eşim 2005’te vefat etti. İkinci eşimle 2006’da evlenip 2018’de boşandık” dedi. Ancak Yüksel’in yaptığı açıklamada net bir yanıt yoktu. 80’li yılların sonu ve 90’lı yıllarda Avrupa Milli Görüş Teşkilatı’nın başkanlığını yapan Yüksel, 80’li yıllara kadar Antalya’da Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi öğretmenliği yapıyordu. Yüksel’in hayatı, doktora yapmak için Almanya’ya gitmesiyle değişti. İhtisas için gittiği Almanya’da ilk yıllarda imam-hatiplik yaptı. 1985 yılında Avrupa Milli Görüş Teşkilatı Genel Sekreteri, 1995 yılında da teşkilatın Genel Başkanı oldu.
1990 yılında Almanya İslam Konseyi tarafından ‘Avrupa Şeyhülislamı’ ilan edilen Yüksel, Avrupa Milli Görüş Teşkilatı’nda geri planda kaldıktan sonra Türkiye’ye döndü. 2009 yılında yurtdışındaki Türk işçilerin örgütlenme sorunlarıyla ilgili görüş almak amacıyla dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in danışmanlık kadrosuna atanan Yüksel, 2010-2011 yıllarında ise Başbakanlık Danışmanlığı yaptı. 2011 yılında emekli olan Yüksel, bir dönem AK Parti’den de milletvekili aday adayı oldu ancak aday gösterilmedi. 1949 doğumlu Yüksel’i, 74 yaşında Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne taşıyan ise YRP oldu.”
Yaşamı haberde bu biçimde aktarılan Yüksel’in çok eşli olmasına dair yaptığı açıklama şöyle oldu: “Hayatımın bir döneminde üç tane eşim oldu. Allah rahmet eylesin ilk eşim vefat etti. Daha sonra iki eş ile kaldım. Ama benim niyetim dörde kadar gitmekti. Allah müsaade etmiş. Kanunları kim yapıyor, insanlar yapıyor. Ama ben Allah’a hesap vereceğim. Öldüğüm zaman beni Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri yargılamayacak, hesabı onlara vermeyeceğim. Ben Allah’a hesap vereceğim. Allah’ın müsaadesine göre hayatımı tanzim ederim. Daha sonra iki eşim oldu. Bunlardan benim çocuklarım oldu. Elhamdülillah üç eşten sekiz tane yavrum var. Hepsi birbirinden kıymetli. Ayrıca şunu ifade edeyim, Allah bana üç eş nasip etti. Hepsi birbirinden kıymetli hepsi birbirinden değerli idi.
Şunu da söyleyeyim, benim üç evliliğimi dile getirip bunu kınayanlar, yadırgayanların kaç tanesi acaba sadece kendi eşi ile yetiniyor? O nikâhlı oldukları eşlerinin dışında hiçbir kadın ile yatıp kalkmadılar mı? Kadın ise erkek ile yatıp kalkmadılar mı? Herkes biliyor ki Türkiye’de nikâhlısının dışında gayrı meşru olarak yatıp kalkan ve sınır tanımayan bir sürü insan var. İmkânı olanlar bunu yaşıyorlar. Onlarla uğraşmıyorlar da niye benim Allah’ın emrine uygun olarak yaptığım evlilik ile uğraşıyorlar? Burada bunun temelinde kesinlikle İslam düşmanlığı var, din düşmanlığı var. Bunu kesinlikle söylüyorum. Ben buna isyan ediyorum.
Ayrıca bir de tek evliliğe kadınları mecbur etme oyunu var. Kadın hürriyeti denen şey, temelinde erkeklerin oyunu. Ne kadar büyük bir kurnazlık. Ama bu işi öyle yapıyorlar, öyle perdeliyorlar ki sanki kadınlara hizmet ediyorlar. Kadınlar çok büyük bir oyun içinde.
Tek eşlilik ve kadın özgürlüğü erkeklerin bir oyunudur. Müslümanların hayatına bakarak ‘Yahu kadını kocasına mahkûm ediyor, dört duvar arasına hapsediyor, kadın çalışabilmeli, kocasına hizmetçilikten kurtulmalı’ diyorlar. Peki, kocasına hizmet etmeyi yadırgayan, doğru görmeyen kişiler kadına özgürlük vererek kadına çalışma hayatı açıyorlar değil mi? Kadın ya hostes oluyor ya bir lokantada garson oluyor ya bir pavyonda efendim vücudunu sergileyerek parasını kazanıyor veyahut bir fabrikada, işyerinde çalışıyor. Peki, bunlar kocasının dışındaki insanlara hizmet etmiyor mu? Sevdiği hayat arkadaşına bir çay yapmak, yemek yapmak yadırganırken gidip pavyonda gözünden şehvet akan insanlara hizmet ediyor. Bir restoranda çalışan bir kadın müşteriye surat asmak veya tavır koymak hakkına sahip mi? Yaparsa kapı dışarı değil mi?”
İktidar oldukları takdirde şeri hukuk getirip getirmeyeceklerine dair soruya “Ben yapabilsem onu canla başla yapmak isterim” yanıtını veren gerici vekil, kadın erkek eşitliğine dairse “Eşitlik olur mu hiç? Şimdi bir de eşitlik deyince kadın erkek eşitliği diyorlar. Hiç eşit olabilir mi? Kadınla erkek eşit olabilir mi?” yorumunda bulundu.
Hâlâ cinnet geçirmeyip haberin devamını okuyanlar için sesi çağlar öncesinden geliyormuş gibi duran bu vekilin tarikatlara yönelik açıklamasıysa şöyle: “Osmanlı döneminde bu tekkeler, zaviyeler ve tarikatlar insanların nefis terbiyesini ve ahlaki terbiyesini üstlenmişti ve devletten bağımsızdı. Çok büyük bir görev görüyorlardı. Cumhuriyet döneminde tuttular, yanlış örnekleri göz önüne alarak hepsini kapattılar. Çok büyük bir hata oldu. Çünkü su-i emsal, emsal teşkil etmez. Siz o müesseselerin yaptığı görevi yapacak yeni müesseseler kurup aynı işlevi görebilecek duruma getirmezseniz bir boşluk doğar. Bu boşluk neticesinde her şey altüst olur.”
Haberin içeriğine dair bir eleştiri yazmayı uygun görmedik, eleştiri yapılacak ölçüde saygı duyulup ciddiye alınacak bir düşünce de göremedik. Tüm üyelerimizi, gönüllülerimizi ve okurlarımızı Meclis’e kadar giren bu karanlık gericilikle mücadele etmeye davet ediyoruz, ya hep beraber özgür kalacağız ya da hep beraber karanlıklara gömüleceğiz.