Dünyanın belki de yaşanması en zorlu ülkelerinden biri Bangladeş… 171 milyon Bengalli ve pek çok azınlığın tıklım tıklım yaşadığı, Asya’nın doğusunda 147,570 kilometrekarelik bir ülke. Temmuz ayında yaşanan ayaklanma sonrasında onbeş yıldır iktidarda olan Şeyh Hasina Vecid’in devrilmesiyle yeni bir dönem başlıyor bu sorunlu ülkede… Şeyh Hasina, Avami Birliği Partisinin lideri…


Ayaklanmanın sebebi olarak kamuda işe alımlarda uygulanan kontenjan sistemi gösteriliyor. Bu sisteme göre, işe alımlarda bağımsızlık savaşına katılmış ailelerin üyelerine yüzde 30’luk bir kontenjan ayrılmış. Buradan da anlaşılacağı üzere, ülkenin siyasetinde hâlâ bağımsızlık savaşının izleri çok etkili… Avami Birliği Partisi bağımsızlık savaşının mirasına bağlı, görece otoriter bir parti diyebiliriz. Rusya, Hindistan ve BRICS ülkeleriyle ilişkileri geliştirmeye yönelik bir politika izliyordu. Ve başta ABD olmak üzere bölgedeki müttefikleri Japonya, Tayvan, Filipinler ve Avustralya bu durumdan hiç de hoşnut değildi!


Bangladeş’te siyasi atmosferi anlamak için bağımsızlık savaşını bilmek gerek. Bangladeş, 1971 yılına kadar Pakistan’ın egemenliğinde bir bölgeydi. Bengalliler etnik olarak Pakistanlılar’a göre farklı bir kültürel yapıya sahipti, müslüman olmalarına müslümandılar, ancak Pakistan ve Pakistan’ın desteklediği radikal islamcı örgütlere göre yeterince müslüman değildiler. Bunun yanı sıra, Hindistan-Pakistan gerilimi de ülkede etkili olan bir başka fakötrdü. Sonuçta huzursuzluklar bağımsızlık savaşını tetikledi. Bu savaş, tarihin gördüğü en kanlı savaşlardan biri oldu. Zira Bengalliler sadece Pakistan Silahlı Kuvvetleri ile değil, başta Cemaat-i İslami olmak üzere pek çok radikal islamcı örgüte karşı da savaşmak zorunda kaldı. Bağımsızlık savaşı 26 Mart 1971’de başladı ve 16 Aralık 1971’de Bangladeş Halk Cumhuriyeti kuruldu. Bu kısa zaman içinde tam anlamıyla bir soykırım yaşandı. Pakistan Ordusu ve Cemaat-i İslami militanlarının 300 bin ila 3 milyon Bengalli’yi katlettiği sanılıyor. Sayı tam olarak bilinmiyor, ama bugün bile toplu mezarlar ortaya çıkıyor. Cemaat-i İslami gibi halk düşmanı bir örgüt olur da kadınlara tecavüz olmaz mı? En az 200 bin kadına tecavüz edildiği iddia ediliyor, tecavüze uğrayan kadın sayısının 400 bin olduğunu söyleyenler de var.


Kabaca hikâye böyle… Tarihsel fay hatları çok güçlü ve unutulacak gibi de değil. Bu ayaklanmanın bileşenlerine baktığımızda, ayaklananların bir yanında Cemaat-i İslami diğer yanında ise öğrencileri görüyoruz. Öğrenci liderlerinin bazılarının Fulbright bursuyla ABD’de yüksek öğrenimini tamamlamış olması rastlantı olmasa gerek! Türkiye’de bir ara çok sesi çıkan Genç Siviller vardı ya, onun bir versiyonu… Yani bir kez daha ABD destekli sözde liberallerle radikal islamcıların koalisyonuyla karşı karşıya olduğumuzu söylemek mümkün.
Hükumet devrildikten sonra bu öğrencilerin ve vatan hainliği tescilli radikal islamcı teröristlerin hindu avına çıkmasının sebebi bu! Hayvanat bahçesini basıp hayvanları öldürenler de işte Batı medyası ve ülkemizdeki bazı yüzeysel aydınlar tarafından ‘devrimci’ ilan edilenler!