Bizler gibi pozitif bilimler ışığında dünyayı açıklamaya uğraşan insanların okuma listelerinde mutlaka bilim kitapları da olmalı. Bilim kitaplarında karşımıza çıkan en büyük güçlük ise bilim insanı olmayan ya da bilim eğitimi almamış olan biz sıradan okurlar için de ‘anlaşılır’ olmaları ve uygun bir dil kullanmalarıdır. Evrensel Basım Yayın tarafından yayınlanan Steve Jones’un ‘Neredeyse Bir Balina’ ve TÜBİTAK tarafından yayınlanan Richard Dawkins’in ‘Kör Saatçi’ kitapları tam da bu anlamda çok başarılı. Sıkılmadan da bilim okunabileceğini ve çok ince bir ‘humor’ ile, eğlenerek bilgi sahibi olabileceğimizi kanıtlıyorlar.
Her iki kitap da evrim kuramı üzerine… Hatta, ‘Neredeyse Bir Balina, Türlerin Kökenine Güncel Bir Bakış’ alt başlığını taşıyor. Prof. Steve Jones, “Benim kitabım Darwin’i güncelleştirmektedir. Kitabım, olabildiğince, ‘Türlerin Kökeni’ni yeniden yazma girişimidir… ama benim Büyük Gerçeklerim (Grand Facts- Darwin’in çok sevdiği ifadelerden biridir), 20. yüzyılın sonlarının bilgi düzeyi üzerine kuruludur, der. Richard Dawkins ise “Bu kitap, varlığımızın bir zamanlar gizemlerin en büyüğü olduğu fakat artık çözümlendiği kanısıyla yazıldı. Gizemi Darwin ve Wallace çözdüler; biz onların çözümüne dipnotlar eklemeyi sürdürüyoruz” diye başlıyor kitabına.
İki kitabın da karşısına aldığı temel sorunsal günümüzün moda deyimiyle ‘akıllı tasarım’ hipotezi. Tüm yaşamı tek bir yaratıcıyla açıklamaya çalışan akıllı tasarımcıların moleküler biyolojinin gösterdiği gelişmeler karşısında işleri hayli zor görünüyor. Çünkü onların ısrarla gerçeklere gözlerini kapatarak iddia ettikleri gibi Darwin ve evrim teorisi ölmemiş, aksine ulaşılan her yeni bilgi, bizi bir kez daha 1859 yılında elinde bu kadar teknolojik imkan yokken, böyle şeyler iddia edebilen bir insana sonsuz hayret ve hayranlık duymaya sevk etmiş. Steve Jones, Darwin’i Galileo ile kıyaslarken şunları anlatıyor: “Evrim teorisine ilişkin bu durum, Galileo’nun dünyanın güneş çevresindeki hareketine ilişkin modelinin kabulüne fazlasıyla benzemektedir. Galileo’nun haklı olduğunu biliyoruz, fakat onun kanıtları nelerdi? Vatikan ile yaptığı tartışmada, neden ‘Eppur si muove’ (ama o hâlâ dönüyor) diye mırıldanmıştı? İleri teknolojinin yokluğunda, Galileo’nun kanıtları yeterince sağlam değildi…. Uydular aracılığıyla sağlanan bilgiler, evrenin yapısına ilişkin inkar edilmesi olanaksız bilgiler sağlamıştır. Evrim kuramı için aynı işlevi genler görmüştür; genler evrim kuramının muzaffer kanıtlarıdır”.
Gün ışığına çıkan her türlü bilgiye rağmen evrim kuramı neden bu kadar gürültü koparmakta? Zor anlaşıldığı için mi? Birkaç on yılla sınırlı olan insan yaşamında on binlerce yıl gerektiren değişimleri görmeye çalışmak gerçekten zor. Richard Dawkins’in belirttiği gibi “Eğer biyolojimiz bir milyon yıl yaşayabilmemize olanak sağlasaydı, riskleri değerlendirişimiz çok farklı olurdu. Örneğin, yolda karşıdan karşıya geçmemek gibi bir alışkanlık edinirdik, çünkü 500.000 yıl boyunca hergün bir kez karşıdan karşıya geçerseniz, size mutlaka bir kez otomobil çarpacaktır.” Ezber bozan görüşler değil mi?
Aslında Steve Jones’un dediği gibi “Darwin’in büyük düşüncesi –canlı çeşitliliğini, başarılı ardışık yanlışların sonucu olarak görmek- yalındır; öylesine yalındır ki, böyle bir sürecin yaşamın büyük zenginliğine yol açmasını kafalarda canlandırmak güçtür. Düşmanları hâlâ
–durmaksızın- evrim düşüncesinin yaşamın gizemini (ya da, en azından insan türünün) anlama yeteneğinden uzak olduğunu ileri sürmekte ve bu gizemin anlaşılabilmesi için bilim dünyasının dışında yer alan güçlere baş vurulması gerektiğini söylemektedir. Böylesi iddiaları baştan savmak kolaydır, ancak bunların kutsal gölgeleri geniş bir alan üzerine düşmektedir.” İşte sorun tam da bu kutsal gölgelerde düğümleniyor. Ve tabii ki kutsal gölgelerden etkilenen geniş alanda. Bu ‘geniş alan’ı sarsmak bilim insanları için bile kolay değil.
Doğrusu Richard Dawkins akıllı tasarımcılara karşı biraz daha pervasız. “… DNA/protein kopyalama makinesi kadar karmaşık bir şey tasarlayabilen bir Tanrı, elbette en azından tasarladığı makine kadar karmaşık ve düzenli olmalıdır. Bu Tanrı’nın duaları dinlemek ve günahları affetmek gibi ileri işlevleri de olduğunu varsayarsak, makineden de karmaşık ve düzenli olduğunu kabul etmeliyiz. DNA/protein makinesinin başlangıcını doğaüstü bir Tasarımcı’ya baş vurarak açıklamak, hiçbir şey açıklamamaktır, çünkü Tasarımcı’nın başlangıcı açıklanmaksızın ortada kalmaktadır. ‘Tanrı hep vardı’ gibi bir şeyler söylemeniz gerek ve eğer böyle tembelce bir yol seçerseniz, aynı kolaylıkla, ‘DNA hep vardı’ ya da ‘Yaşam hep vardı’ diyebilirsiniz. Böylece de soruyu yanıtladığınızı düşünüp kendinizi rahat hissedersiniz.”
Steve Jones ise tartışmaz bile. Ona göre ‘genetik ve zamanın etkisi’ her şeyi açıklamaya yetiyor. “Evrim teorisi biyolojinin dilbilgisi gibidir. Evrim kuramıyla, zorlu bir çabanın sonucunda da olsa ve tıpkı İngilizcenin işleyişinde olduğu gibi pek çok istisna barındırsa da, yaşamın işleyişinin yasaları olduğu anlaşılmıştır” diyor Jones.
Evcilleştirilmiş hayvanları, kuşları, yarasaları uzun uzun okumak gerekse de, her iki kitap da bilmenin gücüne inanan insanlar için kütüphanemizin olmazsa olmazları. Açık olanı görmek ya da anlamamayı, inanmamayı seçmekte ısrar etmek. Tercih her zaman sizin…
İnanın, ama inanmakla yetinmeyin. Bilin. Çünkü asıl olan bilmektir.
YAZAR: Derya Cebecioğlu