
Laiklik, bireylerin inancı ya da inanmama hürriyetini garanti altına alan en temel ilkelerden biri… Ancak günümüz Türkiyesi’nde bu ilke sistematik olarak zedelenmekte, devlet mekanizmaları din odaklı bir yapıya dönüştürülerek toplumun tamamı üzerinde baskı kuruluyor. Din ve devlet işlerinin ayrılması gereken bir yapıda, iktidar tarafından dini söylemler siyasete malzeme ediliyor, kamusal alanlar dini referanslarla yeniden düzenleniyor. 5 Şubat, laikliğin anayasal bir ilke olarak kabul edildiği gün olması nedeniyle, bu değerin bugün her zamankinden daha fazla savunulması gereken bir kavga alanı olduğunu gösteriyor.
Laiklik sadece bir devlet yönetim modeli değil, aynı zamanda bireylerin dini baskıya maruz kalmadan yaşamasını sağlayan bir sistem… Bugün iktidar eliyle dayatılan zorunlu din dersleri, yargı sisteminde şeriat hukuku referanslı uygulamalar ve tarikatlarla kurulan ittifaklar, bu ilkenin nasıl hiçe sayıldığının en net göstergeleridir. Kadın haklarından eğitime, hukuktan gündelik hayata kadar laikliğin ortadan kaldırılması, bireylerin özgürce yaşama hakkının gasp edilmesi demek! Laiklik, sadece bir anayasal prensip değil, gerici kuşatmaya karşı verilen bir direniştir.
Ancak günümüzde bu ilke bilinçli olarak ayaklar altına alınıyor. Tarikat ve cemaatlerin devlete entegre edilmesi, dini referanslarla kamu politikalarının şekillendirilmesi ve laik yaşam tarzını benimseyen bireylere yönelik artan baskı, Türkiye’yi karanlığa sürüklüyor. Laik bir toplum olmadan bireylerin haklarından söz edilemez, özgürlükler korunamaz. Bu nedenle 5 Şubat, bir kutlama günü değil, laikliğin gasp edilmesine karşı daha gür bir sesle direniş günü olmalı.