Bu yüzyılın “kara vebası” olarak nitelendirebileceğimiz COVID-19 salgınının derinleştirdiği küresel ve ulusal ekonomik kriz, Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesini etkilememiş gibi görünüyor. BİRGün’ün haberine göre, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından 2020 yılına kadar geçen süreçte bütçesi %2090 oranında artan Diyanet’in, 2021 yılı için öngörülen bütçesi 12,9 milyar TL olarak hesaplandı. Diyanet bu bütçesiyle, Kültür ve Turizm Bakanlığının yanı sıra Sanayi ve Teknoloji Bakanlığını da geride bıraktı. Bu bütçenin 10,6 milyar TL’sinin personel giderlerine ayrılacağı bildirildi. Geçtiğimiz günlerde açıklama yapan Diyanet, 5 bin personel daha istihdam edeceğini duyurmuştu; böylece personel sayısı 130 bine yaklaşmış olacak. Diyanet’in 2022 ve 2023 yıllarındaki bütçesi ise sırasıyla 13,9 milyar TL ve 14,8 milyar TL olarak öngörüldü.
Ruhban sınıfı, cehaletini ve korkularını sömürdüğü kitlelere Cennet vaadinde bulunarak “hayal tüccarlığı” yapar. Böylece yoksulluğa razı olmayı öğütlediği ve yoksunlukla kutsadığı halkın vergilerinden oluşan devasa bütçelerle finanse edilir. Bu, dinin yazılı olmayan kurallarından biridir. “Müminin görevi varlıkta şımarmamak, yoklukta sabretmektir. Gerçek mümin acıyı bal eyleyendir” demeleri veya bağış adı altında “Yoksulluk Hutbeleri” okumaları, bu acı gerçeği aklayamaz. Böylesine muazzam bir bütçeye rağmen hukuken ve ahlaken denetlenemeyen, ne ürettiği meçhul olan DİB gibi bir kurumun, toplumu ayrıştırdığı ve kendine tabi olmayanlara yaşama imkânı tanımamak üzere hareket ettiği gayet açıktır. Çağımızda dinlerin birleştirici gücü azaldığı halde dini kurumların bütçelerinde yapılan sürekli artış, çözüm odaklı olmayan ve inanç sömürüsüne dayanan politikaların çirkin yansımasından başka bir şey değildir.