Diyanet İşleri Başkanlığının talimatıyla, yurt genelinde yaşanan kuraklık nedeniyle Cuma namazı sonrası bütün camilerde yağmur duası okundu. Kuraklığın sebebini, orman arazilerinin yandaş şirketlere peşkeş çekilmesinde ve birer maden arama sahasına dönüştürülmesinde, her gün biraz daha betona gömülen ülkemizin çöle dönüştürülmesinde değil de doğaüstü güçlerde arayan zihniyet, doğal olarak çözümü de doğaüstü güçlere yakarmakta buldu. Fakat doğaüstü olmayan bir şey var: Vergilerimiz!
Anayasasında laik bir devletin kurumu olarak, 21. yüzyılda kuraklığın sebeplerinden ve yağmurun yağma koşullarından bihaber görünen Diyanet, devlet bütçesinden yıllık 13 milyar TL alıyor. Diyanet’e ayrılan bu bütçenin içinde faiz gelirleri, alkolden alınan vergiler gibi, İslam dinine göre “haram” sayılan birçok kalem bulunuyor. Üstelik bu 13 milyarlık bütöenin 81 milyonluk kısmı, adları sıkça çocuk istismarı ve skandallarla anılan cemaat, dernek ve vakıflara aktarıldı. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2021 yılı bütçesini, COVID-19 aşısını bulan şirketlerle kıyaslayan CHP Muğla Milletvekili Burak Erbay, bu felaketi şöyle değerlendirdi: “Pfizer ve Biontech adlı iki şirket, insanlık için umut olan aşıyı buldu. Pfizer, 175 ülkede faaliyet gösteriyor. 7 milyar dolar bütçesi var. Bu şirkette 96 bin kişi çalışıyor. Yine aşıyı bulan ve iki Türk doktorun sahibi olduğu Biontech firmasında ise sadece bin 300 kişi çalışıyor. Peki Diyanet’te kaç kişi çalışıyor biliyor musunuz? 131 bin 789 kişi çalışıyor. Yani aşıyı bularak insanlığa umut olan Biontech firmasının 100 katı personeli var Diyanet’in.
Yağmur duası çağrısının meteoroloji tarafından zaten yağışlı geçeceği bildirilen bir haftadan hemen önce yapılması ise, bu ritüeli gerçekleştirenlerin inançlarına olan bağlılığını sorgulattı. Nitekim bilimi kullanarak bilim düşmanlığı yapmak, dincilerin en sık başvurduğu yöntem.
Elbette Diyanet’in “çabalarını” ve Türkiye genelindeki toplu duaları yeterli görmeyip kendi ritüellerini gerçekleştirenler de oldu. Bunun bir örneğini Balıkesir’in Sındırgı ilçesinde gördük. Sındırgı’daki 150 milyon metreküp kapasiteli Çaygören Barajında yaklaşık 10 milyon metreküp su kalması, Belediye ve İlçe Müftülüğünü harekete geçirdi. Çözümü yağmur duasına çıkmakta bulan kurumlar, vatandaşlarla birlikte önce 90 hatim indirdi; ardından Çaygören Barajı’nın kenarında Kuran okundu, 60 adet kurbanlık hayvan katledildi ve yağmur duası edildi. Sındırgı Belediye Başkanı Ekrem Yavaş, başkan yardımcıları, siyasi parti temsilcileri, İlçe Müftüsü Sedat Çakar, imamlar ve Çaygören Mahalle Muhtarı Birol Keskin de bu ilkel ayine katıldı.
Şanlıurfa’nın Suruç ilçesine bağlı Aşağı Karıncalı’da ise köylüler daha yaratıcı bir yönteme imza atarak “elektrik duasına” çıktı! Gün boyu yaşanan elektrik kesintilerinden bıkan ve başvurdukları her yerden “ancak Allah’ın gücü yeter” cevabını alan yurttaşlar, son çareyi köyün elektrik trafosunun önünde Allah’a yakarmakta buldu. Bunun üzerine köylüler hakkında, “Halkı DEDAŞ’a karşı kin ve düşmanlığa kışkırtmak” iddiasıyla suç duyurusunda bulunuldu. Köyde yaşayan vatandaşlar şu açıklamayı yaptı: “Sabah saat dörtten akşama kadar elektriklerimiz kesilmiş durumda. Biz nereye başvurursak ancak Allah’ın gücü yeter diyorlar. Allah’ın gücü her şeye yeter, bizde şimdi elektriği Allah’tan istiyoruz. Elektrik duasına çıktık. Allah’ım bu zulme son ver. Suçu sana atıyorlar haşa. Allah’ım bize elektrik ver.”
Kuraklığın sebebinin büyükşehir belediyelerini CHP’nin kazanması olduğunu iddia eden dinci bir haber kaynağı ise şu içler acısı açıklamayı yaptı: “25 yıldır İstanbul’u yöneten Milli Görüş çizgisinin başkanlarının hiçbirisinde yaşanmayan azlıkta su rezervi ile karşı karşıyayız. Sol kafa ile birlikte, susuzluğun cezasını bizler de çekeceğimiz için yağmur duasına çıkılıyor. Oturduğunuz yerden başkalarının çıktığı yağmur duası ile suya kavuşacaksınız.”
Basında konuyla ilgili çok güzel yazılar da paylaşıldı. Bunlardan biri, Sözcü Gazetesi yazarı Sinan Meydan’ın “Yağmur duasının tarihi“ isimli yazısıydı. “Eski uygarlıkların yağmurun yağmasını doğaüstü güçlere bağlamaları çok normaldi. Ancak bugün binlerce yıl önceki anlamıyla yağmur duasına çıkmak, bilimsel gelişmeyi göz ardı etmek demektir.” diyen Meydan, bu ritüelin İslamiyet öncesine dayanan kökenlerine kadar indi.
Yine Sözcü Gazetesi yazarlarından Yılmaz Özdil “Yağmur duası“ isimli yazısında, Diyanet’in “vakit hesaplama müdürlüğünden” ve namaz, oruç vb vakitlerini tespit eden astronomların cami inşasında kullandığı bilimsel yöntemler hakkında bilgi verdi. Bu amaçla atmosfer fiziği araştırması yapmak üzere Avrupa’ya ve NASA’ya gönderilen astronomlardan söz eden Özdil, “Hal böyleyken yağmur duasına çıkmak nedir? Aşı siparişinde geç kalan sayın hükümetimizin vizyon kuraklığını örtbas etmek için koronaya karşı muska projesi de var mı?” sorusunu yöneltti.
Bilim çağında tanık olduğumuz tüm bu gelişmeler karşısında ne yazık ki şu gerçekleri hatıratmak zorunda kalıyoruz: Barajlar yağmur duası okuyarak ve onlarca hayvanın canına kıyarak dolmaz. Türkiye’de son 5 yılda 115 milyon metreküp odunluk ağaç kesilmiş. Ayrıca ülkemiz, son 18 yılda ormanlık alanlarının %4,1’ini kaybetmiş durumda. Yaşamımızın merkezine bilimi koymaz, toplumsal sorunların çözümü için hurafelerden medet umanları alaşağı etmezsek her şey daha da kötüye gidecek!