Sakarya Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu, Ağustos’ta yaptığı “İstanbul Sözleşmesi çok kan dökecek” açıklamasının ardından, geçtiğimiz günlerde katıldığı bir programda üniversiteler için “Sayın Cumhurbaşkanımız da vurguladı. Neredeyse fuhuş evleri.” sözlerini sarf etti. İsmine münhasır Sofuoğlu’nun bu skandal ifadesine karşılık stüdyodaki konuklar bile, “Hocam yapmayın. Biraz ağır oldu” diyerek tepki gösterdi. Yayından sonra açıklama yapan Sofuoğlu, “üniversiteleri değil üniversite çevresindeki öğrencilerin kaldığı apart daireleri kastettiğini” söyleyerek lafı çevirmeye çalıştı; sanki bu daha yenilir yutulur bir söylemmiş gibi! Sonuç olarak üniversite öğrencilerinin yoğun olarak yaşadığı bu bölgelerin “fuhuş yuvasına döndüğünü” kabul etmiş; hatta, “Gelin size tek tek gezdirip göstereyim” diyerek, öğrencileri apartların içlerine kadar takip ettiğini de itiraf etmiş oldu. Bu çirkin iddiasına kanıt olarak da emlakçıları ve öğrencilerin komşularını şahit gösterdi.
Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mine Söğüt, Fuhuş bir nedir? başlıklı yazısında bu gerici zihniyete en güzel yanıtı verdi. “Ofisinin penceresinden bakıp, vapurdan inen insanların hayat tarzını onaylamadığını, ama karışmadığını da söyleyebilen bir liderin önderliğinde tehlikeli ve tehditkâr bir şekilde yeniden biçimlenen ahlak, hem sokaktaki insanı hem de akademideki hocayı aynı ölçüde dönüştürür” diyen Söğüt, “Sizin, fuhuş diye tanımladığınız şey özgürlüktür. Size ne! Gençler evde, sokakta kampüste diledikleri gibi yaşar, düşünür ve sevişir.” sözleriyle çağdaşlığın en basit tanımını yapmış oldu.
Fatih Altaylı ise Habertürk’teki yazısında Sofuoğlu’nun bu söylemini daha sert bir dille eleştirdi. “Bu ‘Herifin’ üniversiteleri fuhuş evi zannetmesine neden olan şey muhtemelen kendisiyle ilgili görüşleridir. ‘Ben orada çalışıyorsam orası fuhuş evidir’ diye düşünmüş olabilir.” diyen Altaylı, bir bakıma Sofuoğlu’na ayna tutarak ona gerçek yüzünü göstermiş oldu.
Olay TV haber bültenini sunan Nevşin Mengü de Sofuoğlu’na tepki gösterenler arasındaydı. Yayında, “18 yaşın üstündeki yetişkinlerin kiminle seks yaptığından sana ne?” diye soran Mengü, “Bu adamın öğrencisiyseniz zaten derse gitmeyin, bu kafalardan öğrenecek bir şey yok.” diyerek Sofuoğlu’nun öğrencilerine seslendi.
Sofuoğlu’na akademi dünyasından da tepkiler yağdı. Sakarya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Savaşan sosyal medya hesabından açıklama yaparak, “Üniversitemiz öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu’nun ulusal bir kanalda yapmış olduğu açıklamaların kabul edilmesi ve hoş görülmesi hiçbir şekilde mümkün değildir. Söz konusu konuşma ile ilgili gerekli işlemler yapılacaktır.” derken; YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç da, “Sakarya Üniversitesindeki bir öğretim üyesinin katıldığı bir televizyon programında üniversitelerimiz hakkında sarf etmiş olduğu ve kamuoyunun haklı olarak büyük tepkisini çeken ifadelere dair üniversitesince işlem başlatılmıştır.” ifadelerini kullandı. Ayrıca İstanbul Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı da Sofuoğlu hakkında ”halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılama” suçundan resen soruşturma başlattı.
Sofuoğlu, hakkında açılan soruşturmadan sonra kendisini sosyal medyada tuhaf bir şekilde Dreyfus’la özdeşleştirdi. Tuhaf, çünkü Dreyfus Davasından bihaber olduğu anlaşılan Sofuoğlu, burada iftiraya uğrayan değil iftirayı atan taraftır. Bu ülkenin aydınlanma mücadelesi veren insanları olarak bizler, Dreyfus muamelesi gören gençlerimizi savunuyor, Sofuoğlu ve onun mensubu olduğu gerici zihniyeti Emile Zola’nın da dediği gibi “Suçluyoruz!”
İşin ahlaki boyutuna gelince, bireylerin yaşam tarzını ilgilendiren ve kendilerini etkileyen söylem ve eylemleri kendileri ve aileleri dışında hiç kimseyi ilgilendirmez. Davranışlar, ancak diğer bireylerin özgürlük alanına giriyorsa ve tüzel kişiliklere zarar veriyorsa ahlaken ve hukuken yadırganabilir ve yargılanabilir. Bu yargının ölçütü de, mistik inançların her bireye göre değişen öğretileri olamaz. Doğru ölçüt, din koyucuların çağın konjonktürüne ve çıkar keyfiyetine göre değiştirdiği ilkel gelenekler değil, seküler etik ve medeni hukuk olmalıdır. Fakat “dindar ve kindar nesil yaratma” projesinin akademisyen ayağını oluşturan bu Sofugiller öncülüğünde tüm toplum bir dine göre dizayn etmeye çalışılır, her konuda dinden referans alınırsa ortaya böyle bir fiyasko çıkar ve işin ucu yetişkin olan üniversite öğrencisinin ne içtiğinden, kiminle birlikte olduğuna kadar gider.
TCK’ya göre bir üniversite öğrencisinin içki içmesi suç mudur? 18 yaşın üstündeki bir üniversite öğrencisinin kendi rızası çerçevesinde cinsel ilişki yaşaması suç mudur? Henüz değildir! Zaten sorun da buradan kaynaklanıyor. Sofuoğlu ve avanesini rahatsız eden budur. Dinsel yasakçılığın yürürlükte olmaması, yüzyıllardır tanıdığımız bu gerici zihniyetin adeta tek derdi olmuştur.
Son olarak büyük bir talihsizlik eseri Sofuoğlu’nun öğrencisi olan, ama derslerinde devamsızlık yapan öğrenci arkadaşlarımıza seslenelim. Nevşin Mengü’nün de dediği gibi, bu denli ilkel bir zihniyete sahip olan insanlardan öğrenebileceğiniz hiçbir şey yoktur. Bu şahıslardan alabileceğiniz tek ders, özgürlüklerinizi kısıtlayan dinci zihniyete karşı koymadığınız takdirde yasakların ve özel hayatınıza müdahalelerin katlanarak artacağıdır. Gençler, müsterih olun; “Kim namus ve ahlak şövalyeliği yapıyorsa, bilin ki en namussuzu odur.” (Friedrich Nietzsche)