18 Ocak 2021 tarihinde T. C. Dışişleri Bakanlığı, “Atina ve Tüm Yunanistan Başpiskoposu’nun Dinimize Yönelik İfadeleri Hk.” başlıklı bir kınama metni yayınladı.
Ülkemizin ilk anayasası olarak değerlendirebileceğimiz 1921 Anayasası olan Teşkilatı Esasiye Kanununda, devletin diniyle ilgili bir madde bulunmamaktadır. 29 Ekim 1923 tarihli değişiklikle din, anayasaya girmiştir. Hilafetin anayasadan önce kaldırılmış olmasına ve anayasanın kendisinin de laik olmasına karşın, o dönemde koşullar böyle bir kuralın anayasada yer almasını gerektirmiştir. 1924 Anayasasının 2. maddesinde yer alan “Türkiye Devleti’nin dini İslam’dır” ifadesi, 19 Nisan 1928’de TBMM’ye sunulan teklifle kaldırılmış ve Resmi Gazete’de yayımlanmış; böylelikle Türkiye Cumhuriyeti devleti, çoğulcu demokrasinin ve kişisel özgürlüklerin teminatı olan laiklik ilkesini benimseme yolunda önemli bir adım atmıştır. Ondan 9 yıl sonra 5 Şubat 1937’de yapılan değişiklikle de anayasanın 2. maddesi, devletin temel nitelikleri olarak, “Türkiye Cumhuriyeti Cumhuriyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve İnkılapçıdır” şeklinde düzenlenmiştir. Daha sonraki 1961 ve 1982 Anayasalarında laiklik ilkesi aynı şekilde yer almış, hatta 1982 Anayasasının 4. maddesiyle Anayasanın değiştirilemeyecek ve değiştirilmesi teklif edilemeyecek maddeleri arasında sayılmıştır. Dolayısıyla Cumhuriyet tarihimizdeki anayasaların temel bir ilkesi olan laiklik, mevcut anayasamızda yer alan 4. madde kapsamında, herhangi bir şekilde kaldırılabilecek ve/veya yerine herhangi başka bir hüküm getirilebilecek bir ilke değildir.
Laiklik, en basit tanımıyla, devletin dinî bir politika üzerinden yönetilmemesi ve insan haklarının dinî ideolojilere göre değil seküler hukuka göre belirlenmesi anlamına gelir. T. C. Dışişleri Bakanlığının söz konusu açıklaması, devletin bir dini olduğunu ifade eden, dolayısıyla da demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 2. ve 4. maddelerini açıkça ihlal eden bir söylemdir. Hem çağın hem de hukukun gerisinde kalmış ve varlık zeminini çoktan kaybetmiş olan bu dinsel devlet refleksi, ülkemiz açısından içeride toplumsal bölünmeye, dışarıda da politik bir çıkmaza neden olacaktır. Dine göre şekillendirilen bu politik duruşun ne hukukla ne de evrensel değerlerle bağdaştığı açıktır.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ve Ateizm Derneği olarak, devlet yönetimi açısından içeride ve dışarıda takınılacak tutumun anayasamıza ve onun temel/değiştirilemez maddesi olan laiklik ilkesine uygun şekilde belirlenmesinin önemini, bıkmadan ve usanmadan hatırlatmaya devam edeceğiz.