Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, geçtiğimiz günlerde çevrimiçi olarak düzenlenen 39. İl Müftüleri İstişare Toplantısının açılışında şu sözleri sarf etti: “Bizler, yüksek bir ahlak, ideal bir toplum, güzel bir istikbal inşasına destek olmak için çocuklara, gençlere ve aileye yönelik din ve eğitim hizmetlerimizi en ileri seviyeye getirmek zorundayız.” Erbaş’a bu noktada önemli bir hatırlatma yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
Din, insanlık tarihinin hiçbir döneminde “yüksek ahlakın” ve “ideal toplumun” kaynağı ve referansı olmamıştır. Aksine geçmişe bakıldığında, dini ideolojilerin güçlendiği toplumlarda ahlaki çöküşün zirve yaptığı görülmektedir. Yalnızca bir kesimin inandığı hayali olgular üzerine kurgulanmış dini doktrinler, çoğulculuğun ve aydınlanmanın önünü keser; bireylerin sorgulama yetisini zayıflatarak düşünsel köleliğe ve dinsel ayrımcılığa yol açar. Steven Weinberg’in de dediği gibi, “İyi insanların kötülük yapması ancak dinin harcıdır.” Elbette İslam dini de bundan muaf değildir. Sünni İslam geleneğini referans alan din adamlarının, çocukların zihinsel gelişimine verdiği zarar ve başta kadınlar olmak üzere bireyleri maruz bıraktığı duygusal/fiziksel şiddet apaçık ortadadır. Bu bağlamda dincilerin “güzel bir istikbalin inşası” adına çocuklar, gençler ve ailelerle ilgilenme idealleri, ahlaki yıkımın her alanda imar edilmesi anlamına gelmektedir.
“Salgın şartlarında yaşadığımız bu zor zamanları, gençlerimiz açısından manevi değerlerimizi yeniden inşa etmeye ve hayata daha güçlü şekilde yansıtmaya vesile kılabiliriz.” diyerek sözlerine devam eden Erbaş’a bir hatırlatma daha yapma ihtiyacı duyuyoruz: Öncelikle gençlerin bu zor dönemde asıl ihtiyaç duyduğu şey maneviyat değil, yetenekleri doğrultusunda çalışabilecekleri bir iş ve sosyal yaşamlarından feragat etmeden insan gibi yaşayabilecekleri bir geçim kaynağıdır; bunun için de istihdam olanaklarının yaratılması gerekmektedir. Üstelik laik bir ülkede herhangi bir dinin öğretisi, seküler hukukun üstünde değildir; manevi bir rehber işlevi görmesi de söz konusu olamaz. Dolayısıyla anayasal olarak laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nde pedagojik bir misyon üstlenmeye kalkan Diyanet, hem ülkenin gerçek sorunlarını görmezden gelmekte hem de hukuki sınırlarını (bir kez daha) ihlâl etmektedir.
Yunan Başpiskoposu İeronimos’un İslam ve Müslümanlara hakaret ettiği gerekçesiyle, “İslam dini, insanlığın ahlak, merhamet, adalet, barış, esenlik gibi ulvi değerlerle buluşmasını amaç edinen bir barış dinidir.” diyen Erbaş, öyle görünüyor ki kendi ülkesindeki dini azınlıklara ve inançsızlara yapılan dini baskının da farkında değildir. Bu vesileyle kendisine son bir hatırlatma daha yapmak isteriz: “İnsan en çok kendinde olmayandan bahseder.”
Erbaş’ın “Ahiret inancı olmayandan her türlü kötülük beklenir” söylemi üzerine: Ahiret ve ahlak polemiği