Avrupa’nın karantina ve aşılama süreçlerini yavaş yavaş geride bıraktığı ve normale dönmeye başladığı bir dönemde, Türkiye başarısız sağlık politikaları nedeniyle 29 Nisan-17 Mayıs tarihleri arasında “tam kapanma” sürecine girdi. İnsanların temel hak ve özgürlüklerini dinî kurallarla kısıtlamak için pandemiyi fırsat bilen ve seküler yaşam tarzına bir darbe daha indirmek isteyen iktidar, Bakanlığın yayınladığı genelgede böyle bir madde bulunmamasına karşın, kapanma süreci boyunca içki satışını yasaklama girişiminde bulundu.
“Tam kapanma” sürecinden önce açıklanan bu keyfî ve hukuk dışı uygulama hakkında konuşan Türkiye Tekel Bayiler Platformu (TTBP) Başkanı Özgür Aybaş, Bakanlığın 27 Nisan’da yayınladığı genelgede içki yasağına dair herhangi bir ibare bulunmadığını; pandemi ve Ramazan ayı bahane edilerek içki satışının kanunsuz bir şekilde yasaklandığını belirtti: “Bu uygulama özel, seküler yaşama müdahaledir. Şeriatın provasıdır. Durum çok iyiye gitmiyor.”
Aybaş’ın yaptığı açıklamadan sonra #alkolümedokunma etiketi sosyal medyada gündem oldu. Sözde-yasağa toplumun her kesiminden tepki yağdı. Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Serap Ş. Yavuz, “Hiçbir akılcı tarafı olmayan nasıl bir uygulamadır, anlamış değilim. Bizim amacımız kalabalıkları azaltmak. İnsanların evinde alkol almasında ne sakınca var?” diyerek kararı eleştirdi. Çağdaş Hukukçular Derneği de yaptığı açıklamada, siyasal iktidarın keyfî idare imkânlarının sınırını test ettiğini belirterek, “Ortada hukuken bir yasak ‘yoktur’. Kaba güç gösterisi vardır. Tüm halklarımızı, keyfi idari yasaklara karşı koymaya, temel hak ve özgürlüklere sahip çıkmaya çağırıyoruz” dedi. Kamuoyunun yakından tanıdığı Hukuk Profesörü Ersan Şen, bir genelgeyle içki satışının yasaklanamayacağını ve bunun hukuki bir dayanağının bulunmadığını söyleyerek, “Alkol kısıtlamasını ancak kanunla getirebilirsiniz” ifadelerini kullandı. Ayrıca bu sözde-yasağın, temel hakları sınırlandırma yetkisinin kötüye kullanımı olduğunu belirten Ankara Barosu ve İzmirli avukat Devrim Savran, söz konusu kararın iptali için Danıştay’a ayrı ayrı dava açtı.
Sosyal medyada yaptığımız ve 2331 kişinin oy kullandığı ankete göre, büyük çoğunluk (%73) içki yasağının anayasal özgürlükleri kısıtladığı kanısında. Bunun bir gündem değiştirme çabası olduğunu düşünenlerin oranı %21. Bir kesim, muhalefetin konuyu yeterince dillendirmemesinden şikayetçi; %4,7 gibi bir azınlık ise içki satışının tamamen yasaklanması gerektiği fikrinde.
Neler yaşandı?
“Tam kapanmanın” ve sözde-yasağın başladığı 29 Nisan Perşembe günü, bayi yetkilileri ve hükümetin karşılıklı açıklamalarına sahne oldu.
Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu Başkanı B. Palandöken, genelgede içki yasağına dair bir düzenleme olmadığını ve içki satışına devam edileceğini açıkladı. TTBP Başkanı Özgür Aybaş, kanunen zaten var olmayan içki satışı yasağının kalktığını duyurdu. Bunun üzerine kanunsuz uygulamasında direten İçişleri Bakanlığından, içinde içki ibaresi bulunmayan -ama içki yasaklarıyla ilgili olduğu düşünülen- bir açıklama geldi: Resmî kurumlar haricinde yapılan bilgilendirmelere inanılmaması gerektiği ve (içki satışlarıyla ilgili) kasıtlı yönlendirme yapanlar hakkında hukuki süreç başlatılacağı belirtildi. Kütahya Valiliğinden yapılan açıklama daha da ilginçti: Valilik, içki satışının 81 ilde olduğu gibi Kütahya’da da yasak olduğunu, satış yapanlar hakkında adli ve idari işlem uygulanacağını duyurdu. Twitter’dan yapılan bu duyuru, İçişleri Bakanı Soylu tarafından da paylaşıldı. Bursa, Antalya ve İzmir Valilikleri de sözde-yasağa ilişkin benzer açıklamalarda bulundu.
Keyfî ve hukuksuz olan bu içki satışı yasağı, bir asırlık cumhuriyet ve laiklik geçmişiyle dinci diktatörlük distopyası arasına sıkışıp kalmış klasik bir Ortadoğu toplumundan karelere sahne oldu. Özgür Aybaş’ın, “Zincir marketlerde alkol satışı serbest, küçük esnaf tekel bayilerine baskı var” sözleriyle özetlediği bu süreçte, tekel bayileri ve zincir marketler içki satışına devam ederken, iktidar da keyfî uygulamalarına devam etti. Zincir marketlerden bazılarına polis tarafından ceza kesildi, bazılarının ise içki reyonlarına, tıpkı bir padişah fermanı gibi, “Bakanlık kararı gereği 17 gün boyunca alkollü içki satışı yapılmayacaktır” ibaresi asıldı. Bazı tekel bayilerinin de içki reyonları kapatılmak istendi.
Cumhuriyet gazetesi tarafından paylaşılan bir görüntüde, Zonguldak’ın Kilimli ilçesinde yerel bir haber sitesinin bir zincir marketi hedef göstermesi üzerine, polisler tarafından market hakkında içki satışı yaptığı gerekçesiyle tutanak tutuldu. Karara itiraz eden ve kendilerine içki yasağıyla ilgili böyle bir tebligat gönderilmediğini söyleyen mağaza müdürüne, “Yazılı tebligat yok, ama haberlerde gerekli kurumlar durumu bildirdiler” diye cevap veren polis ekipleri, yasağın keyfî ve hukuk dışı olduğunu itiraf etmiş oldu. Benzer şekilde Van’daki bir zincir market hakkında da içki satışı yaptığı gerekçesiyle tutanak tutuldu. Tele1’in haberine göre, Tokat’ın Niksar ilçesinde bulunan bir tekel bayisine kanunda ve genelgede bulunmayan yasağı uygulamaya giden polis ekipleri, bu hukuksuzluğu bir adım daha ileri taşıyarak içki reyonunun üzerini çarşaflarla kapattırdı. Mağdur esnaf, “Biraz önce polis memuru arkadaşlar geldi, buralara perde çekeceksiniz dedi. Vergisini ödüyoruz devlete ama yasak” diyerek duruma isyan etti.
Kanunsuzca yürürlüğe sokulan sözde-yasaklar toplumdan tepki alınca, bazı valilikler “hukuksuz, ama en azından yazılı olsun” mantığıyla, apar topar İl Hıfzıssıhha kararları yayınladı. Söz konusu kararların alındığı bazı il belediyeleri CHP’ye ait olduğundan, ilgili belediyelerin başkanlarına halktan tepki geldi. Ancak bu, daha da vahim bir tabloyu ortaya çıkardı: Oy birliğiyle alındığı söylenen kararların çoğunda valiliğin evrakta sahtecilik yaptığı, ilgili kurulların aslında hiç toplanmadığı ve belediye başkanlarına ait imza kısımlarının boş olduğu anlaşıldı. CHP’li başkanlardan birkaçı kararlara okumadan imza attıklarını, bazıları da kanunsuz olduğu halde genelgeye bilerek imzaladıklarını itiraf ettiler.
Çifte standart:
Mevcut iktidarın, pandemiyi ve “tam kapanma” sürecini bahane ederek yaptığı mini şeriat provası, sözde-içki yasağıyla da sınırlı kalmadı. Normal koşullarda ve seküler devlet aklının olduğu ülkelerde uygulanan “tam kapanma” sürecinde, yeme-içme mekânları devlet desteği sağlanarak kapatıldı, toplu aktiviteler insan hakları çerçevesinde sınırlandırıldı. Böylece vaka sayısı azaltıldı ve toplu aşılamaların da başarılı bir şekilde yürütülmesiyle normal hayata dönüldü. Bizdeyse, Türkiye tipi bir tam kapanma söz konusu; kapanmadan muaf olan kesim de yine dinî kurumlar. “Tam kapanma” sürecine dair açıklamalarda bulunan İçişleri Bakanı Soylu, “Vatandaşların mahalledeki camilere giderek namaz kılabileceğini” söyledi. Aynı konuya değinen Diyanet İşleri Başkanı Erbaş da, kapanma günlerinde camilerde cemaatle namaz kılınabileceğini belirtti.
Bir türlü benimsemedikleri, ama dillerinden de düşürmedikleri demokrasi sayesinde, laik Cumhuriyetimizin kurumlarını bir bir zapt eden iktidar hükümeti, pandemi koşullarını bahane ederek şeriatçılık oynamaya devam ediyor. Kapanan işyerleri ve işsizlik yüzünden insanların intihar ettiği, iktidarın esnafa yönelik hiçbir destek paketi açıklamadan “tam kapanma” sürecine karar verdiği bir ortamda camiler yine açık olacak; üstelik cemaatle namaz kılınabilecek. Kısacası çağ dışı ve bilim düşmanı zihniyet, camilerde kılınacak her namazın toplum sağlığını tehdit ettiğini bir türlü anlayamadı.
Öyle görünüyor ki virüsün yayılmasına Umre gezileri, siyasi parti kongreleri, Ayasofya açılışları ve toplu cenaze törenleri değil, içki tüketmek sebep oluyormuş (!) Unutmamak gerekir ki buradaki asıl mesele içki satışının yasaklanması değil, temel hak ve özgürlüklerin pandemi bahanesiyle kısıtlanmasıdır. Ülkemizde teokratik bir devlet düzeni oturtulmaya çalışılmaktadır. Virüs bahanesiyle seküler yaşama, bireysel özgürlüklere, yeme-içme kültürüne yapılan müdahaleler, şeriat düzenine geçişin adımlarıdır. Bu asla kabul edilemez. Türkiye Cumhuriyeti’nin laik aklına şeriat gömleği giydirilemez. Bu çabalar dikiş tutmayacaktır!
Avukat Ali Gül olmak üzere birçok gönüllü avukat, vatandaşlar olarak bizlerin de bu hukuksuzluğa karşı koyabilmemiz için çeşitli kampanyalar başlattı. Bu internet kampanyaları sonucunda çok sayıda valilik, içki satış yasağına ilişkin kanunsuz kararları geri çekti. Sözde-yasak fiilen hâlâ uygulanmaya çalışılıyor olsa da, halktan gelen tepki sonucunda etkisi azalmış durumda. Bu ve benzeri konularda halk olarak yalnız kaldığımızı ve hakkımızı söke söke almamız, bunun için de sesimizi yükseltmemiz gerektiğini bir kez daha gördük. Anayasal hak ve özgürlüklerini savunmak isteyenlerin, avukatların kurduğu http://www.hakkinisavun.com sitesini ziyaret etmesini tavsiye ederiz.