Fransa’nın Loire bölgesindeki Saint-Chamond Ulu Camiinin Komor Adaları kökenli imamı Mmadi Ahamada, bayram hutbesindeki vaazında İslam Peygamberi Muhammed’in eşlerine hitap eden ayetler okudu (Azhab suresi, 59 ve Nisa suresi, 34). Cumhuriyetçiler Partisinden Belediye Konseyi üyesi Isabelle Surply’nin bu vaazın videosunu sosyal medyada paylaşması üzerine İçişleri Bakanı Darmanin, imamın kullandığı “bu ifadelerin kabul edilemeyeceğini” ve “cinsiyet eşitliğine aykırı olduğunu” ifade etti. Bakan, Loire Valiliğinden imamın görevine son verilmesini ve oturma izninin yenilenmemesini istedi.
İmam Ahamada, ertesi gün Le Progres sitesine yaptığı açıklamada, ilkel inancı modern dünyayla uyuşmayınca çareyi demagoji yapmakta bulan her Sünni gibi, vaazda kullandığı ifadelerin bağlamından koparıldığını ve çarpıtıldığını söyledi. Tüm bu yaşananlardan sonra cami yönetimi, söz konusu imamın görevine son verildiğini duyurdu. Loire Valiliği de imamın oturma izninin yenilenmemesi üzerinde çalışıldığını bildirdi.
Fransa’da imamlara yönelik bir başka azil de geçtiğimiz Haziran ayında yaşanmıştı. Hauts-de-Seine vilayetindeki Gennevilliers Camiinde verdiği vaazda, bazı Müslüman kadınların giyim tarzını eleştirerek cinsiyetçilik yapan İmam Mehdi, İçişleri Bakanı Darmanin’in emriyle görevden alınmıştı. Bakan, bölge Valisine yine “Cumhuriyet Değerlerine Saygıyı Güçlendiren Prensipler” yasasını hatırlatmış ve benzer vaazların tekrarlanması durumunda caminin faaliyetlerinin askıya alınmasını istemişti.
Bu olayların ardından imamların görevden alınması hakkında Twitter hesabından açıklama yapan İçişleri Bakanı Darmanin şöyle dedi: “Talebimle, Hauts-de-Seine ve Loire’da kabul edilemez vaazlar veren 2 imamın görevine son verildi. Cumhuriyetin kurallarına ve değerlerine karşı çıkanlarla yorulmadan savaşacağız.”
Avrupa’daki en kalabalık Müslüman nüfusu barındıran Fransa ve Fransız laisizmi, bulduğu her çatlaktan sızıp seküler sistemi kökünden çürütmeye çalışan gerici zihniyete gerekli cevabı vermiştir. Ülkemizdeki laiklik düşmanı iktidarın örnek alması gereken laik devlet aklı işte budur. Siyasal İslamcılar, dinin toplum hayatına müdahil olmasını engelleme girişimlerini “İslamofobi” olarak değerlendirebilir. Oysa din ve vicdan hürriyeti adına yapılması gereken tam da budur: Bireylerin inanç özgürlüğü kanunlar çerçevesinde garanti altına alınmalı, ancak dinin kişisel ve toplumsal hayata yönelen her faşizan hamlesine de ilk fırsatta ve çok sert bir şekilde müdahale edilmelidir. Nitekim farklılıklarımıza rağmen birlikte yaşamayı ve toplumsal sağduyu çıtasını seküler düzleme çekmeyi başaramadığımız takdirde dinciliğin ayrıştırıcı gücünden kurtulmamız mümkün olmayacak.