İnsanlık onuru dokunulmazdır. Her insan, kendi inandığı değerler doğrultusunda özgürce yaşama hakkına sahiptir. Özgürlüğün tıpkı yaşam hakkı gibi dokunulmaz olduğu, bütün hukuk metinlerinde değişmez ilke olarak kabul edilen ve tüm dünyanın mutabık olduğu bir konudur. Hiç kimsenin bir başkasını hürriyetinden yoksun bırakmaya, üzerinde baskı kurmaya ve inanmadığı şekilde yaşamak zorunda bırakmaya hakkı yoktur.
Fakat tüm bu insani değerlerin, AKP iktidarı ve onun etrafında kümelenen cemaat ve tarikat takımı için önemsiz olduğunu görüyoruz. Hem de yazık ki acı deneyimlerle. Devlet-cemaat ilişkisi, gençlerin hayatını karartmaya ve çalmaya devam ediyor. Ekonomik darboğaza ve geleceksizliğe mahkum edilen gençlerimiz, dinî obsesyonların gölgesinde zifiri karanlığın çaresizliğini yaşıyor.
Taciz, yolsuzluk, nepotizm, hırsızlık ve hukuksuzluk haberleriyle karşımıza çıkan cemaat yurtları geçtiğimiz günlerde bir cana daha mâl oldu. Elazığ Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi 3. sınıf öğrencisi Enes Kara, ardında bir intihar videosu bırakarak canına kıydı.
Videoda, kalmakta olduğu cemaat yurdunda özgürlüğünün gasp edildiğini anlatan Enes Kara, namaz ve dinî metin okuma gibi faaliyetlere katılmak zorunda bırakıldığını; bu faaliyetlerin bütün zamanını aldığını ve derslerine çalışmaya bile vakit bulamadığını söylüyor. İnanmadığı bir dinin ibadetlerini yapmaya zorlandığını ve bu nedenle hem Müslüman olmadığını bilen ailesinden hem de cemaatten yoğun bir baskı gördüğünü ifade eden Enes, “yaşama sevincini ve umudunu kaybettiğini” dile getiriyor. Nur Cemaati’ne bağlı yurttan ayrılmak istediğini söylediğinde ailesinden “hayır” cevabını alan Enes, ekonomik istikrarsızlığın kendisini umutsuzluğa sürüklediğini ve geleceğe dair umut besleyemediğini ifade ediyor.
Çocuklarını yiyen ülke!
AKP hükümeti sayesinde ülkemiz tıpkı Satürn gibi kendi çocuklarını yiyen bir canavara dönüşmüş durumda. Ekonomik istikrarsızlık ve geleceksizlik yetmezmiş gibi, birçok genç dinî baskılarla da boğuşmak zorunda kalıyor. Tarikat ve cemaat yurtları gerektiği gibi denetlenmiyor. Bu kirli oluşumlara sürekli kaynak aktarımı yapılırken, çoğalmaları ve örgütlenmeleri bizzat devlet imkanlarıyla teşvik ediliyor. AKP’nin sosyal taban işlevi yüklediği cemaat, tarikat ve dinî vakıflar ülkeyi bir virüs gibi çürütürken, Enes gibi nice gencimiz gelecek kaygısı içinde yaşıyor (ve ölüyor).
Cemaat, tarikat ve din eksenli dernekler tarafından yönetilen ve yurt/öğrenci evi diye adlandırılan yerlerde uygulanan dinî baskının bir benzeri de KYK yurtlarında uygulanıyor. Bu kurumlarda toplu ve zorunlu dinî etkinliklerin yapıldığı, kız öğrenciler başta olmak üzere öğrencilerin kılık kıyafetine ve davranışlarına müdahale edildiği biliniyor. 20. Milli Eğitim Şurası’ndaki tavsiye kararlarında yer alan, ancak komisyonda görüşülmeden ve uzmanların görüşüne başvurulmadan onaylanıp kabul edilen “okul öncesi eğitimden başlayarak din eksenli eğitim” dayatması, devletin tüm eğitim kurumlarını esir almış durumda.
Dolayısıyla Enes Kara, biricik bir durumun mağduru değil. Onun gibi birçok genç, iktidar tarafından pohpohlanan cemaatlerin baskı ve şiddetine maruz kalıyor. Laiklik tam da bu noktada önem kazanıyor. Çünkü laiklik yalnızca siyasi idarenin seküler kanunlara dayanmasını ifade etmez; insanların kendi değer yargıları dâhilinde özgür bir yaşam sürmelerinin de en temel koşuludur. Ne yazık ki Enes Kara’nın ölümünün ardındaki acı ve baskı dolu yaşam, laiklikten uzak bir devletin kendi yurttaşlarına layık gördüğü konuma işaret etmektedir.
Tüm bu verilerin ışığında, sorunun politik olduğu ve AKP hükümetinden bağımsız olarak ele alınamayacağı açıktır. Dinî söylemlerle oy devşirmeye çalışan ve gençleri bilimsellikten uzak bir eğitime mahkûm eden siyasetçiler, anayasal suç işlediklerinin farkına varmalı; Enes’in özkıyım kararının da bu politikaların bir çıktısı olduğu unutulmamalıdır. Enes’in içine sürüklendiği çaresizliğin ve bu cinayetin gerçek sorumlusu, AKP iktidarı tarafından yürütülen ve din sömürüsü üzerine temellenen karanlık politikalardır. Suçu solculuğa, ateizme ve diğer aydınlanmacı görüşlere atmaya çalışanlar da bu suça ortak olmaktadır.
#Cemaat Yurtları Kapatılsın etiketiyle gündeme oturan bu olayı, intihar yoluyla gerçekleşmiş bir cinayet olarak görüyoruz. Enes’i ve onun gibi binlerce genci özgürlüğünden mahrum eden, geleceksizliğe iten ve beyin yıkama yöntemleriyle psikolojik baskıya maruz bırakan her fert ve kurum bir cinayetin failidir. Cemaatler ve tarikatlar bu ülkenin haysiyeti, insanların yaşam kalitesi ve gençlerin hürriyeti ve geleceği için ciddi bir tehlikedir. Özgür ve onurlu bir ülkede yaşayabilmemiz için bu toksik yapılardan bir an önce kurtulup laik ve bilimsel eğitime geçiş yapılmalıdır.
Yalnız değilsiniz!
Enes Kara ve onunla aynı durumda olan binlerce gence, baskı altında olsalar bile yalnız olmadıklarını hatırlatmak istiyoruz.
Ateizm Derneği olarak, bir gencimizin daha cemaatler tarafından yok edilmesine, katledilmesine tahammülümüz yok. Dinsiz olduğunuz için baskı görüyorsanız lütfen bizimle iletişime geçmekten çekinmeyin. Gönüllü psikologlarımızın yürüttüğü Psikolojik Rehberlik Programı kapsamında sizlere yardımcı olabiliriz. Derneğimize destek veren gönüllü hukukçularımız da sizler için çalışmaya hazır. Sistemin ve dinî baskıların açtığı çatlaklardan kayıp gitmemek için direnen sizler gibi binlerce gencimiz olduğunu ve yalnız olmadığınızı asla unutmayın. Bizler var oldukça umut vardır, umut var oldukça yaşam devam etmelidir!