Seçimlere giden Fransa’da, İslam’ın yerel toplumdaki rolü sıcak bir tartışma konusu hâline geldi. Fransız Müslümanlara karşı şekillenen siyasal söylem, ülkenin bu en büyük dinî azınlığını tedirgin ediyor. Aşırı sağcı adaylar, sıkça yaptıkları sert eleştirilerle güvenlik ve terörizm risklerini hatırlatarak İslam karşıtı tutum almış durumda. Bu adayların verdiği mesajlar, muhafazakâr-sağ yetkililerde ve onların merkezci müttefiki Macron’a yaptıkları radikal İslam karşıtı uyarılarda yankı buluyor. Hatırlayacağınız gibi Macron hükûmeti, Fransa’yı Cumhurbaşkanı Macron’un ifadesiyle “ayrılıkçı İslam’dan” korumak için 2021’de bir yasa teklifinde bulunmuştu.
İslam üzerinden böylesine sert bir seçim tartışması yürütmek, Fransa’nın geniş Müslüman azınlıklara sahip komşuları Birleşik Krallık ve Almanya’da daha az olası. Öte yandan Fransa hâlâ Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nın yarattığı travmanın ve yakın geçmişteki cihatçı katliamın gölgesinde yaşıyor. 2015’te Fransız mizah dergisi Charlie Hebdo, yayınladığı Muhammed Peygamber karikatürleri sonrası terör saldırısına uğramış, derginin Paris binasındaki 12 kişi radikal İslamcı teröristlerce katledilmişti. Ekim 2020’de ise, tam da Cumhurbaşkanı Macron’un ülkesindeki İslami unsurlara laiklik çağrısı yaptığı ve İslam’ın yapılandırılması gerektiğini açıkladığı dönemde, bir Fransız tarih öğretmeni sınıfta Muhammed Peygamber karikatürü gösterdiği için kafası kesilerek öldürülmüştü.
Fransa’da kiliseyle devletin 1905’te birbirinden resmen ayrılması, laikliği çağdaş Fransa Cumhuriyeti’nin kimliğini oluşturan temel ilkelerden biri haline getirmişti. Fransa’nın güçlü Cumhuriyetçi ve laik kimlikleriyle bağdaşmayan grupların Fransa’nın bir parçası olması, orada yaşaması gerekmiyor. Göçmenlerin kaçıp geldikleri ülkelerindeki yaşam biçimlerini Fransa’da da sürdürme istekleri, yaşamaya gayret ettikleri bu Avrupa ülkesinin ilkeleriyle uyuşmuyor. Belki de değişmesi gereken Fransa’daki laiklik değil, sağcı popülist liderlerin üslubu ve göçmenlerin radikal fikirleridir.