Homo sapiens (insan) doğada kendini var etmeye başladığından beri hem kendini hem de doğayı anlamlandırmaya çalışmıştır. Hatta soyu tükenen insan türlerinden biri olan “homo neanderthal” bile bu anlamlandırma çabasına girişmiştir.
Sapiens, avcı ve toplayıcılık yapıp mağara gibi yerlerde yaşarken en temel ihtiyaçlarını gidermekle kalmıyor, geliştirdiği teknolojiyle de hayatını kolaylaştırıyordu. Hayatını kolaylaştırırken mağaralara resimler çiziyor, ölen grup üyelerini toprağa gömüp çeşitli ayin ve törenler yapıyor; bunun yanında kendine, kendinden üstün saydığı bazı güçleri ilah ediniyordu.
Kanımca sapiens insanı; kendisinin doğada, yeryüzünde aciz bir varlık olduğunu anladığından beri, kendisinden güçlü olan her şeye saygı hatta tapma gereksinimi duydu. Doğada onlardan kat kat güçlü ve iri olan hayvanları avlayan insanlar, bu hayvanları alt ettiğini bilmesine rağmen yeryüzünde onu alt edemeyecek bir kuvvet olmadığını düşünmeye başlamadığı gibi hala kendisinden daha güçlü, kudretli varlıklar olduğuna inanmaya devam etti. Bu düşüncesinin temelinde korku ve sonra da saygı gibi etmenler çok ağır basar. Çünkü mağarasından dışarı bakan bir insan, gökyüzünde şiddetli şimşeklerin çaktığı ve her yerin su bastığını görünce; bilgi eksikliğinden bunun bir doğa olayı olduğunu bilmeyip, farklı yorumlamıştır. Bunun kendisinden güçlü bir varlığın, yukarıda ve onlara bakıp sinirlendiğini (kimi başka durumlarda da sevindiğini) ve su yağdırdığını düşünmüştür.
Bu inançlar paleolitik çağdan beri olagelmiştir, kimi zaman sırf güçsüz diye ezilen bir insan, inandığı şeye sığınmıştır. Bu ilah olarak inandığı şey bazen bir kadın olmuş, bazen bir boğa, bazen yıldırım bazen de göklerdeki güç olmuştur.
İnsanın yerleşik hayata geçip, tarım yapması; şehirler kurması, devletler ve hatta imparatorluklar kurması sonucunda sosyal/örgütlü toplumlarda oluşan idareci sınıf, bu inanç/din olgusunu kendi çıkarları için kullanarak üstünlüğünü devam ettirmiş ve onun yegane dayanağı olarak kullanmıştır.
Bana göre din bilgi eksikliğinden çıkmış ama bugüne kadar, toplumların ahlaki ve sosyal idare biçimlerini biçimlendirilmiş ve güçlendirmiştir ama şu anda insanın körelmiş bir organı gibi (kuyruk gibi) insana, topluma bir yük olmaktan öteye gitmiyor.
İnsanoğlu dinsiz yaşayabilir ama ahlaki değerler sistemi (etik) olmadan yaşayamaz! Ben ahlakın insanın kendi öz davranışı olduğuna inanıyorum. Herhangi bir güç böyle emrettiği için ya da bir emre uyulduğunda verilecek ödül ile uyulmadığında karşılaşılacak kötü sonuç olmaksızın yapılan bir öz davranıştan söz ediyorum. Bana göre “üst insan” da budur. Herhangi bir yönlendirme ve ödül ceza olmadan ahlaki/etik addettiği şeyi yapmasıdır onu üstün insan yapan.