Yetkin Report’ta Ağustos’ta Utku Perktaş’ın kaleminden çıkan bu yazıyı doğrudan sizlere aktarmak istiyoruz:
İnsanoğlu, çevrelerini kendi izleriyle yeniden şekillendiriyor; ve şehirler ise, Dünya üzerindeki en belirgin dönüştürülmüş alanlardan birini oluşturuyor. Yeni araştırmalar, kentsel ortamların yaşamın evrimsel seyrini dönüştürdüğünü ortaya koyuyor.
Toronto Mississauga Üniversitesi’nden evrimsel biyologlar ve Washington Üniversitesi Kentsel Ekoloji Araştırma Laboratuvarı gibi kuruluşların yürüttüğü bir araştırma, dünyanın dört bir yanındaki şehirlerde paralel evrimin izlerini sürmeye çalışıyor. Science dergisinin 17 Mart 2022 tarihli sayısında yer alan bir akademik makalede sunulan bulgular, Küresel Kentsel Evrim Projesi (GLUE) kapsamında 26 ülkeden 160 şehirde faaliyet gösteren 287 bilim insanının, kendi şehirleri ile yakın kırsal alanlardaki bitki türlerini incelediği verileri analiz ettiğini gösteriyor. Ortaya çıkan sonuçlar, insanların genel olarak, şehirlerin ise özel olarak, küresel anlamda yaşamın evrimsel gidişatını belirleyen anahtar bir güç olduğuna dair en somut kanıtlardan birini sunuyor.
Son yıllardaki araştırmalar, kentsel dönüşümün besin zincirleri, tohum dağılımı ve biyolojik çeşitlilik gibi insan refahını sürdüren temel ekosistem işlevlerinde yer alan birçok bitki ve hayvan türünün genetik özelliklerinde hızlı değişikliklere yol açtığını ortaya koyuyor. Aslında, evrimsel biyologların yeni keşifler yapmak için artık Galápagos Adaları gibi uzak yerlere gitmelerine gerek kalmadı. Türleşme süreci, yani yeni ve farklı türlerin ortaya çıktığı evrimin aşamaları, bilim insanlarının kendi yaşadıkları ve çalıştıkları şehirlerde de devam ediyor. Bu duruma dair dünyadan ilgi çekici örnekler bulunuyor.
Şehirlerin eritme potası ya da kentlerin karışım kazanı
Şehirler, artan nüfusun ve dünyanın dört bir yanından gelen göçmenlerin yaratıcı bir karışımıyla yeşeren alanlar haline geldi. Göçmenler, bazı bitki ve hayvanları bilinçli veya kazara şekilde, ticaret ve seyahat yolları boyunca beraberlerinde taşıyarak evcilleştirdiler. Yeni kurulan bu yerleşim alanlarında, taşıdıkları canlıların burada kök salmaları için ellerinden geleni yaptılar. Yani, farklı canlı öğeleri, şehirlerin dokusuna uyumlu bir şekilde eritip karıştırmaya çalıştılar; bu da kentlerin karışım kazanında canlıların farklılaşmaya başladığı bir dönemi işaret etti. Bugün ise bu hızlı ve benzersiz evrimsel süreç, dünya genelinde canlıların çeşitlenmesine hız katıyor. Hem ülkemizden hem de dünyanın dört bir yanından gelen örnekler, bu karmaşık dönüşümün somut kanıtlarını sunuyor.
Türkiye’nin göç etmeyen leylekleri
Son dönemde ülkemizi ziyaret eden leyleklerin artık küresel ısınmanın etkisiyle uzak diyarlara göç etmeksizin Türkiye’de de kışladığı belgeleniyor. Türkiye’nin kışları daha ılıman bir hal alırken mevsimsel sıcaklık ortalamalarındaki artış, bazı leyleklerin soğuk ayları ülkemizde geçirmesine yol açıyor. Leyleklerin bu hızlı sıcaklık değişimine bu kadar çabuk uyum sağlaması, gelecekte sert kış şartlarıyla karşılaşılması durumunda leylek popülasyonları ciddi zararlar görebilir hatta söz konusu durum eğer gerçekleşirse bu türün dengesini sarsabilir.
Denizaltı inovasyonu: ahtapotlar şişeleri yeni yuvaları olarak seçiyor
Su altı görüntülerinin detaylı incelenmesi, ahtapotların denizlere atılan şişeleri, konserve kutularını ve diğer insan yapımı atıkları, barınak veya yumurtlama yerleri olarak benimsediğini açığa çıkarıyor. Bu durum ülkemiz denizleri için de geçerli. Ancak bu görünen kadar olumlu bir durum değil; çünkü bu tür atıklardan sızan ağır metaller, bu deniz canlılarının geleceğini tehlikeye atacak düzeyde bir tehdit oluşturuyor.
Kuşlarla insanlar arasındaki yarış
Singapur’un her köşesinde rastlanan çiğdeci kuşları, ilk olarak yaklaşık 1925 yılında Endonezya’dan evcil hayvan olarak getirilmişti. Günümüzdeyse artık bu kuşlar, sayıları ve çıkardıkları özgün seslerle insan nüfusuyla rekabet ediyorlar.
Şehirlerin tropik misafiri: Yeşil papağanın hızlı uyum hikayesi
Kökeni Hindistan ve Afrika’ya dayanan göz alıcı yeşil papağanlar, 20. yüzyılın büyük bir kısmında kafes kuşu ticareti sayesinde Avrupa şehirlerinde yeni bir yaşam bulmuştu. Günümüzde ise, bu renk cümbüşü papağanların sayıları o kadar hızla çoğaldı ki İstanbul, Ankara ve ülkemizin diğer kentlerinde bile coğrafyanın yerli sakinleri arasına katıldılar. Benzer durum Avrupa’daki diğer şehirler için de geçerli. Bu konudaki en dikkat çekici detay ise, Londra’da bu türün beslenme alışkanlıkları arasında, Anadolu’dan getirilen at kestanesi tohumlarının yer alması.
Hızlı Kuzey Amerika istilası: Sığırcıkların 100 yıllık yükselişi
19. yüzyılın sonlarına doğru, ilaç üreticisi Eugene Schieffelin, Shakespeare’in eserlerinde adı geçen her kuşu ABD’ye getirme hedefiyle yola çıktı. 1890 ve 1891 yıllarında İngiltere’den 80 sığırcık çiftini New York’a taşıdı ve Central Park’a salıverdi. Bugünse Kuzey Amerika’nın dört bir yanında, insan nüfusuyla yarışır hale gelmiş sığırcıkların hikayesi yankılanıyor!
Fındık felsefesi: Japonya’da ceviz kıran kargalar
Sendai şehrindeki leş kargaları, geçen trafikten daha büyük fındık ve cevizleri kırma sanatını ustaca icra ediyor. Yavaşlayan araçların tekerlekleri arasına ceviz atıp, ardından aracın geçmesini bekleyerek cevizin kabuğunu açmayı ve içini çıkarmayı öğrenmişler. Bu sıradışı yetenekleri, ünlü doğa belgeselci David Attenborough’un seslendirdiği bir filmde hayat buluyor.
Sürpriz yetenekler: Kuşlar süt şişelerini de açabiliyor
Birleşik Krallık’ta, ötücü kuşlar yaklaşık 100 yıldır kendilerini hayrete düşürecek bir yetenekle donanmışlar: süt şişesi açma becerisi. Şehir sakinlerini hem hayran bırakan hem de zaman zaman sinirlendiren bu yetenek, üreticiler metal kapaklarını pazara sunmaya başladığında bile kuşların bu görevi kolayca yerine getirebildiğini gösterdi.
İzmaritlerin sıradışı kullanımı: Şehir kuşlarının şaşırtıcı yardımcısı
Meksika’da, kuş bilimciler serçelerin yuvalarını dolduran sigara izmaritleriyle karşılaştığında, bunun arkasındaki sırrı çözmeye çalıştılar. Araştırmalar, kuşların aslında bu izmaritlerin içerdigi nikotinin, akarları, pireleri ve bitleri uzak tutma özelliğinden yararlandıklarını gösteriyor.
Örümceklerin kural tanımazlığı: Şehir ışıklarının büyülü etkisi
Viyana’da örümceklerin, bir köprünün floresan ışıkla aydınlatılan bölümlerine ağlarını örmek için doğal gereksinimleri olan karanlıktan vazgeçtikleri gözlemlendi. Şehirlerin etkisi sadece hayvanların davranışlarında görülmekle kalmıyor, şehirleşme aynı zamanda hayvan evriminin gidişatını da değiştiriyor.
Otoyol köprüleri ve uçan dönüşüm: Kuşların kanatlarının serüveni
Bir kuşun kanat şekli, onun hayat tarzına sıkı sıkıya bağlıdır. Uzun, sivri kanatlar hızlı uçuş için mükemmelken, kısa, yuvarlak kanatlar hızlı dönüşler ve hızlı kalkışlar için idealdir. ABD’deki ekologlar, 1980’lerde inşa edilen beton otoyol köprülerinin, bu köprülerin yuvalama alanı olarak kullanan kırlangıçların kanat açıklığını nasıl etkilediğini keşfettiler. Bu keşif, son 40 yıl içinde kuşların kanat açıklıklarının neredeyse iki milimetre azaldığını ortaya koyuyor. Yol kenarındaki kuş ölümleri üzerine yapılan ölçümler, ölen kuşların hayatta kalanlardan daha uzun kanatlara sahip olduğunu gösteriyor ve bu da doğanın otoyollarla olan etkileşimindeki benzersiz evrim hikayelerini gün yüzüne çıkarıyor.
Evrimin yeni yüzleri: Şehirler
Burada bahsettiğim örnekler genel olarak insanların ve özel olarak şehirlerin küresel olarak yaşamın evrimini yönlendiren baskın bir güç olduğuna dair şimdiye kadarki en net kanıtları sunuyor. Bu olağanüstü örnekler, şu anki haliyle şehirleri gezegenimizin üzerindeki yeni bir fenomen olarak gözler önüne seriyor. Çoğu kent hayvanı ve bitkisi, şehir yaşamına uyum sağlamak için son birkaç yüzyıl içinde, hatta bazen bin yıldan daha kısa bir sürede evrim geçirdi. Eğer biyoçeşitliliği şehirlerle birleştiren bu ilham verici etkileşimler gelecek kuşaklar için de sürdürülebilirse, gelecekte eşsiz ve gerçekten farklı kent ekosistemlerinin evrimini gözlemleme fırsatımız olabilir. Şehirler, sadece canlıların davranışlarını değil, aynı zamanda evrimsel süreçleri de etkileyerek türlerin evrim yolculuğunu şekillendiriyor.