Bakan Tekin’in, 2023 yılı itibarıyla geçerli binlerce protokolün varlığını vurgulayarak, bunların büyük bir kısmının resmi kurumlar ve sivil toplum kuruluşları (STK) ile yapıldığını belirtmesi, ciddi endişelere yol açmaktadır. Bu protokoller arasında, “tarikat ve cemaat” olarak tanımlanan yapılarla olan 10 protokolün, Türkiye’nin laik temellerine aykırı olduğu açıktır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 2, 14, 24 ve 42. Maddeleri Bakan Tekin’in bahsettiği uygulamayı yasaklamaktadır.
Anayasamızın 2. Maddesi, Türkiye’nin laik bir devlet olduğunu açıkça belirtirken, 24. Madde “Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.” şeklindeki son fıkrasıyla kamu faaliyetlerinin laik temelde olmasını öngörmektedir. Bakan Tekin’in açıklamaları, bu temel prensiplere aykırı düşmektedir. Ayrıca, 42. Madde ise “eğitim ve öğretimin, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamayacağını” belirtmekte.
Bu bağlamda, Bakan Tekin’in ifadeleri, laiklik ilkesine ve anayasanın belirlediği temel değerlere aykırıdır. Anayasayla bağdaşmayan bu protokollerin derhâl sonlandırılması gerekmektedir.
Laiklik, Türkiye’nin ulusal birliğini ve beraberliğini koruma adına vazgeçilmez bir ilkedir, bu nedenle Hükûmetin bu ilkeye bağlı kalması, toplumsal huzurun ve adaletin sağlanması açısından elzemdir. Kaldı ki bu bir tercih değil anayasal bir zorunluluktur.
Konu hakkında TÜSİAD’ın yaptığı açıklama ise:
“Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında, ekonomik ve sosyal kalkınmayı başarmış, demokratik laik bir hukuk devleti olan Türkiye için çağdaş bir eğitim seferberliğine ihtiyacımız var.
Müfredatı 21. yüzyıl becerilerine uygun hâle getirmek, gençlerimize çağın gerektirdiği yetkinliklerin kazandırılması ve katma değeri yüksek bir ekonomi açısından büyük önem taşıyor. Kimseyi geride bırakmadan her bir öğrencinin kaliteli bir eğitime ulaşmasını sağlamak önceliğimiz olmalı. Çağımızda genç kuşaklarımızı ezberciliğe değil eleştirel ve yaratıcı düşünceye dayanan bir eğitimle buluşturmalıyız. Gelecekte özgür düşünen bireylere hem toplumsal yaşamda hem de iş yaşamında her zamankinden daha çok ihtiyaç duyacağız. Kalkınmanın her boyutunda koyduğumuz iddialı hedeflerin gerçekleşmesi de bunu gerektiriyor.
Ülkemizin bu yöndeki ihtiyacı ve yakın geçmişte yaşanan acı tecrübeler dikkate alındığında cemaat ve tarikatlara eğitim sisteminde yer olmaması gerekir. Eğitim sisteminde çağdaş eğitimle bağdaşmayan konuların gündemde olmasının ülkemizin ekonomik ve sosyal kalkınma hedefleri ile uyuştuğunu söylemek mümkün değildir. Milyonlarca öğrenci, veli, öğretmen, iş, emek, teknoloji dünyası ve akademi gibi çok geniş bir çevreyi etkileyen eğitim alanında bilime dayalı politikalar uygulanması esas olmalıdır.