Millî Eğitim Bakanlığı’nın Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı ile imzaladığı “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) projesi kapsamında okullarda yürütülen bu proje  artık istenmeyen İslamı dayatma olarak faliyete 2021’de başlamıştı.

Proje kapsamında “manevi danışman” kisvesi altında imam, vaiz ve Kur’an kursu hocaları, okullarda öğrencilere “değerler eğitimi” veriyor. Değerler sözcüğü kimseyi kandırmasın; verdikleri eğitim İslâmın sakıncalı, ötekileştiren, sorumluluktan kaçan ahlak anlayışı. 

Örneğin, Kars Merkez İmam Hatip Ortaokulu’nda ÇEDES projesi kapsamında “sabır” konusunu işlemek için okulda maket mezar kuruldu ve annesini kaybeden bir öğrenci maket mezar başında ağıt yaktı. Görüldüğü üzere psikologların müdahale etmesi gereken konularda bile “sabır” konusu altında müdahale ediliyor. Toplumun acılardan kurtulması için şükür ve sabır gibi teslimiyetçi kavramlarla çocukluktan itibaren beyin yıkanıyor. İktidar ise bu yaptıklarıyla bu sorumluluktan kurtulmayı hedefliyor.

İslâm’daki çocuk kavramının günümüzde bile farklı olduğu ortadayken on, on iki yaşından sonra çocuğu yetişkin kabul eden, pedogojiden yoksun İslami din adamlarının okullarda olması da ayrıca sakıncalıdır. 

On iki yaşına kadar çocuklara verilecek eğitimin soyut kavramlar üzerinden yapılmaması gerekiyor. Derslerin çocuklarda somut uygulamalar ve interaktif yöntemlerle işlenmesi gerektiği zaten  ortadayken medrese zihniyetinin çocukların akıllarını çağın binlerce gerisinde kalmış hatta “kendi çağında bile geri olan” fikirlerini, çocuklara  böyle sözde  projelerle empoze etmeyi hedefliyor. 

Uygulamada çocukların camiye götürülmesi, camilerin sanki medrese gibi algı yapılması da var. Kaldı ki bu uygulamalar sadece ahlak ve din konularında da sınırlı değil. İslâm’ın, ortamda istenmeyen bir çocuk misali her yere baskı ve müdahalesini biliyoruz. Biyolojideki evrim konusunun kaldırılmasının yerine yaratılış teorisi adı altında girmesi de var. 

Sonuç olarak hem İslam hem de Müslüman din adamları yine bildiğimiz gibi. Bu kadar İslami müdahaleyle toplumdaki rüşvet, yolsuzluk, cinayet, kadına şiddet, ekonomik çöküş, işsizlik, pasaportun geçersizliği gibi bir çok konuda zirveye tırmanan Türkiye aslında gerçek İslam ahlakına ulaşabildiğini gösteriyor.